• İşlem Yap
  • Teklifler
  • Kopyala
  • Yarışmalar
  • Haberler
  • 7/24
  • Takvim
  • Soru Yanıt
  • Sohbetler
Trendler
Tarayıcılar
SEMBOL
SON
ALIŞ
SATIŞ
YÜKSEK
DÜŞÜK
NET DEĞİŞ.
%DEĞİŞ.
SPREAD
SPX
S&P 500 Index
6870.39
6870.39
6870.39
6895.79
6858.28
+13.27
+ 0.19%
--
DJI
Dow Jones Industrial Average
47954.98
47954.98
47954.98
48133.54
47871.51
+104.05
+ 0.22%
--
IXIC
NASDAQ Composite Index
23578.12
23578.12
23578.12
23680.03
23506.00
+72.99
+ 0.31%
--
USDX
US Dollar Index
98.910
98.990
98.910
98.960
98.730
-0.040
-0.04%
--
EURUSD
Euro / US Dollar
1.16511
1.16518
1.16511
1.16717
1.16341
+0.00085
+ 0.07%
--
GBPUSD
Pound Sterling / US Dollar
1.33204
1.33212
1.33204
1.33462
1.33136
-0.00108
-0.08%
--
XAUUSD
Gold / US Dollar
4211.42
4211.83
4211.42
4218.85
4190.61
+13.51
+ 0.32%
--
WTI
Light Sweet Crude Oil
59.158
59.188
59.158
60.084
59.124
-0.651
-1.09%
--

Topluluk Hesabı

Sinyal Hesapları
--
Kârlı Hesaplar
--
Zararda Olan Hesaplar
--
Daha Fazla Göster

Sinyal sağlayıcı ol

Sinyalleri sat ve gelir elde et

Daha Fazla Göster

Kopya İşlem Rehberi

Kolaylıkla ve güvenle başlayın

Daha Fazla Göster

Üyeler için Sinyal Hesapları

Tüm Sinyal Hesapları

En İyi Getiri
  • En İyi Getiri
  • En İyi K/Z
  • En İyi MDD
Geçmiş 1 Hafta
  • Geçmiş 1 Hafta
  • Geçmiş 1 Ay
  • Geçmiş 1 Yıl

Tüm Yarışmalar

  • Tümü
  • Trump Güncellemeleri
  • Öner
  • Hisseler
  • Kripto Paralar
  • Merkez Bankaları
  • Öne Çıkan Haberler
En Popüler Haberler
Paylaş

Kongo Devlet Başkanı Felix Tshisekedi: Ruanda, Barış Anlaşması Taahhütlerini Zaten İhlal Ediyor

Paylaş

Almanya Dışişleri Bakanı Wadephul: Çinli Ortaklar, Almanya ve Avrupa'daki Darboğazların Çözümüne Öncelik Vermek İstediklerini Söyledi

Paylaş

Hindistan Dışişleri Bakanlığı: Yeni ABD Ticaret Temsilcisi Yardımcısı 10-11 Aralık'ta Hindistan'ı ziyaret edecek

Paylaş

Hindistan Dışişleri Bakanlığı: Hint vatandaşlarına Çin'e seyahat ederken veya Çin'den transit geçerken dikkatli olmaları tavsiyesinde bulunuldu

Paylaş

Agrural - Brezilya'nın 2025/26 Toplam Mısır Üretiminin Önceki Sezondaki 141,1 Milyon Ton Karşısında 135,3 Milyon Ton Olması Bekleniyor

Paylaş

Agrural - Brezilya'nın 2025/26 Soya Fasulyesi Ekimi, Geçtiğimiz Perşembe Günü Beklenen Alanın %94'üne Ulaştı

Paylaş

SEBI: Akredite Yatırımcılar İçin Yapay Zeka Programlarına Geçiş Yöntemleri ve Büyük Değerli Fonlara Yönelik Esneklikler

Paylaş

İsrail Merkez Bankası Para Politikası Komitesi'nin 6 üyesinin tamamı, 24 Kasım'da referans faiz oranını 25 baz puan düşürerek %4,25'e indirmek için oy kullandı.

Paylaş

Hindistan Hükümeti: İptaller, iletim tarafındaki gecikmelerden değil, geliştiricilerin gecikmelerinden kaynaklanıyor

Paylaş

Fitch: 2026'da Çin'in İhracat Performansında Yavaşlama Görüyoruz

Paylaş

Hindistan Hükümeti: Yenilenebilir Enerji Projeleri İçin Şebeke Erişim İzinlerini İptal Etti

Paylaş

İstatistik Ofisi - Tanzanya'da Kasım Ayında Yıllık Enflasyon %3,4 Oldu

Paylaş

Temasek CEO'su Dilhan Pillay: Sermaye Tahsisinde Muhafazakar Bir Tavır Alıyoruz

Paylaş

Brezilya Ekonomistleri, Brezilya Reali'nin 2025 Yılı Sonuna Kadar Dolar Karşısında 5,40 Olacağını Öngörüyor - Merkez Bankası Anketi

Paylaş

Brezilya Ekonomistleri, 2026 Yılı Sonu Faiz Oranının Önceki Tahmindeki %12,00'e Karşı %12,25 Olacağını Öngörüyor - Merkez Bankası Anketi

Paylaş

Brezilya Ekonomistleri, 2025 Yılı Sonu Faiz Oranının Önceki Tahminlere Göre %15,00 Olmasını Bekliyor - Merkez Bankası Anketi

Paylaş

AB Komisyonu, Meta'nın AB Kullanıcılarına Kişiselleştirilmiş Reklamlar Konusunda Seçenek Sunmayı Taahhüt Ettiğini Söyledi

Paylaş

İngiltere Merkez Bankası'nın, çalışanlarını gönüllü olarak işten çıkarma başvurusunda bulunmaya davet ettiği bildirildi.

Paylaş

İngiltere Merkez Bankası bütçe baskıları nedeniyle personel sayısını azaltmayı planlıyor.

Paylaş

Yatırımcılar, Avrupa Merkez Bankası'nın 2026 yılında faiz oranlarını 25 baz puan düşürme ihtimalinin yüzde 10'dan az olduğuna inanıyor.

ZAMAN
GERÇ.
TAHM.
ÖNC.
Fransa Endüstriyel Üretim Aylık (SA) (Ekim)

G:--

T: --

Ö: --
Fransa Ticaret Dengesi (SA) (Ekim)

G:--

T: --

Ö: --
Avro Bölgesi İstihdam Yıllık (SA) (üçüncü çeyrek)

G:--

T: --

Ö: --
Kanada Yarı Zamanlı İstihdam (SA) (Kasım)

G:--

T: --

Ö: --

Kanada İşsizlik Oranı (SA) (Kasım)

G:--

T: --

Ö: --

Kanada Tam Zamanlı İstihdam (SA) (Kasım)

G:--

T: --

Ö: --

Kanada İşgücüne Katılım Oranı (SA) (Kasım)

G:--

T: --

Ö: --

Kanada İstihdam (SA) (Kasım)

G:--

T: --

Ö: --

Amerika Birleşik Devletleri PCE Fiyat Endeksi Aylık (Eylül)

G:--

T: --

Ö: --

Amerika Birleşik Devletleri Kişisel Gelir Aylık (Eylül)

G:--

T: --

Ö: --

Amerika Birleşik Devletleri Çekirdek PCE Fiyat Endeksi Aylık (Eylül)

G:--

T: --

Ö: --

Amerika Birleşik Devletleri PCE Fiyat Endeksi Yıllık (SA) (Eylül)

G:--

T: --

Ö: --

Amerika Birleşik Devletleri Çekirdek PCE Fiyat Endeksi Yıllık (Eylül)

G:--

T: --

Ö: --

Amerika Birleşik Devletleri Kişisel Harcamalar Aylık (SA) (Eylül)

G:--

T: --

Ö: --
Amerika Birleşik Devletleri 5-10 Yıl Enflasyon Beklentileri (Aralık)

G:--

T: --

Ö: --

Amerika Birleşik Devletleri Reel Kişisel Tüketim Harcamaları Aylık (Eylül)

G:--

T: --

Ö: --
Amerika Birleşik Devletleri Haftalık Toplam Kule Sayısı

G:--

T: --

Ö: --

Amerika Birleşik Devletleri Haftalık Toplam Petrol Kulesi Sayısı

G:--

T: --

Ö: --

Amerika Birleşik Devletleri Tüketici Kredisi (SA) (Ekim)

G:--

T: --

Ö: --
Çin, Anakara Döviz Rezervi (Kasım)

G:--

T: --

Ö: --

Japonya Ticaret Dengesi (Ekim)

G:--

T: --

Ö: --

Japonya Nominal GSYİH Revize Edilmiş Çeyreklik (üçüncü çeyrek)

G:--

T: --

Ö: --

Çin, Anakara İthalat Yıllık (CNH) (Kasım)

G:--

T: --

Ö: --

Çin, Anakara İhracat (Kasım)

G:--

T: --

Ö: --

Çin, Anakara İthalat (CNH) (Kasım)

G:--

T: --

Ö: --

Çin, Anakara Ticaret Dengesi (CNH) (Kasım)

G:--

T: --

Ö: --

Çin, Anakara İhracat Yıllık (USD) (Kasım)

G:--

T: --

Ö: --

Çin, Anakara İthalat Yıllık (USD) (Kasım)

G:--

T: --

Ö: --

Almanya Endüstriyel Üretim Aylık (SA) (Ekim)

G:--

T: --

Ö: --
Avro Bölgesi Sentix Yatırımcı Güven Endeksi (Aralık)

G:--

T: --

Ö: --

Kanada Ulusal Ekonomik Güven Endeksi

--

T: --

Ö: --

İngiltere BRC Benzer Perakende Satışları Yıllık (Kasım)

--

T: --

Ö: --

İngiltere BRC Genel Perakende Satışları Yıllık (Kasım)

--

T: --

Ö: --

Avustralya Gecelik (Borçlanma) Anahtar Oranı

--

T: --

Ö: --

RBA Oranı Beyanı
RBA Basın Toplantısı
Almanya İhracat MoM (SA) (Ekim)

--

T: --

Ö: --

Amerika Birleşik Devletleri NFIB Küçük İşletme İyimserlik Endeksi (SA) (Kasım)

--

T: --

Ö: --

Meksika 12 Aylık Enflasyon (TÜFE) (Kasım)

--

T: --

Ö: --

Meksika Çekirdek TÜFE Yıllık (Kasım)

--

T: --

Ö: --

Meksika ÜFE Yıllık (Kasım)

--

T: --

Ö: --

Amerika Birleşik Devletleri Haftalık Redbook Endeksi Yıllık

--

T: --

Ö: --

Amerika Birleşik Devletleri JOLTS İş Açıkları (SA) (Ekim)

--

T: --

Ö: --

Çin, Anakara M1 Para Arzı Yıllık (Kasım)

--

T: --

Ö: --

Çin, Anakara M0 Para Arzı Yıllık (Kasım)

--

T: --

Ö: --

Çin, Anakara M2 Para Arzı Yıllık (Kasım)

--

T: --

Ö: --

Amerika Birleşik Devletleri ÇED Yıl İçin Kısa Vadeli Ham Petrol Üretim Tahmini (Aralık)

--

T: --

Ö: --

Amerika Birleşik Devletleri ÇED Gelecek Yıl İçin Doğal Gaz Üretim Tahmini (Aralık)

--

T: --

Ö: --

Amerika Birleşik Devletleri ÇED Gelecek Yıl İçin Kısa Vadeli Ham Petrol Üretim Tahmini (Aralık)

--

T: --

Ö: --

ÇED Aylık Kısa Vadeli Enerji Görünümü
Amerika Birleşik Devletleri API Haftalık Benzin Stokları

--

T: --

Ö: --

Amerika Birleşik Devletleri API Haftalık Cushing Ham Petrol Stokları

--

T: --

Ö: --

Amerika Birleşik Devletleri API Haftalık Ham Petrol Stokları

--

T: --

Ö: --

Amerika Birleşik Devletleri API Haftalık Rafine Petrol Stokları

--

T: --

Ö: --

Güney Kore İşsizlik Oranı (SA) (Kasım)

--

T: --

Ö: --

Japonya Reuters Tankan Hizmet Dışı Üreticiler Endeksi (Aralık)

--

T: --

Ö: --

Japonya Reuters Tankan Üreticiler Endeksi (Aralık)

--

T: --

Ö: --

Japonya Yurtiçi İşletme Emtia Fiyat Endeksi Aylık (Kasım)

--

T: --

Ö: --

Japonya Yurtiçi İşletme Emtia Fiyat Endeksi Yıllık (Kasım)

--

T: --

Ö: --

Çin, Anakara ÜFE Yıllık (Kasım)

--

T: --

Ö: --

Çin, Anakara TÜFE Aylık (Kasım)

--

T: --

Ö: --

Uzmanlarla Soru-Cevap
    • Tümü
    • Sohbet Odaları
    • Gruplar
    • Arkadaşlar
    Bağlanıyor
    .
    .
    .
    Buraya yazın...
    Sembol veya Kod Ekle

      Eşleşen veri yok

      Tümü
      Trump Güncellemeleri
      Öner
      Hisseler
      Kripto Paralar
      Merkez Bankaları
      Öne Çıkan Haberler
      • Tümü
      • Rusya-Ukrayna Çatışması
      • Ortadoğu Çatışma Noktası
      • Tümü
      • Rusya-Ukrayna Çatışması
      • Ortadoğu Çatışma Noktası

      Ara
      Ürünler

      Grafikler Sonsuza Kadar Ücretsiz

      Sohbet Uzmanlarla Soru-Cevap
      Tarayıcılar Ekonomik Takvim Veri Araçlar
      FastBull VIP Özellikler
      Veri Deposu Piyasa Trendleri Kurumsal Veriler Politika Oranları Makro

      Piyasa Trendleri

      Spekülatif Duygu Bekleyen Siparişler Sembol Korelasyonu

      En İyi Göstergeler

      Grafikler Sonsuza Kadar Ücretsiz
      Piyasalar

      Haberler

      Haberler Analiz 7/24 Köşe Yazıları Eğitim
      Kurumlardan Analistlerden
      Konular Köşe Yazarları

      Son Görüntülenenler

      Son Görüntülenenler

      Çok Konuşulan Konular

      En İyi Köşe Yazarları

      Son Güncelleme

      Sinyaller

      Kopyala Sıralamalar Yapay Zeka Sinyalleri Sinyal sağlayıcı ol Yapay Zeka Derecelendirmesi
      Yarışmalar
      Brokers

      Genel Bakış Brokerler Değerlendirme Sıralamalar Düzenleyiciler Haberler Talepler
      Broker listesi Forex Broker Karşılaştırma Aracı Canlı Spread Karşılaştırması Dolandırıcılık
      Soru Yanıt Şikayet Dolandırıcılık Uyarı Videoları Dolandırıcılığı Tespit Etme İpuçları
      Daha Fazla

      Ticari
      Etkinlikler
      Kariyerler Hakkımızda Reklamcılık Yardım Merkezi

      Markalı Ürün

      Veri API'si

      Web Eklentileri

      Ortaklık Programı

      Ödüller Kuruluş Değerlendirmesi IB Semineri Salon Etkinliği Sergi
      Vietnam Tayland Singapur Dubai
      Hayran Partisi Yatırım Paylaşım Oturumu
      FastBull Zirvesi BrokersView Expo
      Son Aramalar
        En Çok Arananlar
          Teklifler
          Haberler
          Analiz
          Kullanıcı
          7/24
          Ekonomik Takvim
          Eğitim
          Veri
          • İsimler
          • En Yeni
          • Önceki

          Tümünü Görüntüle

          Veri yok

          İndirmek için Tarayın

          Faster Charts, Chat Faster!

          Uygulamasını İndir
          Türkçe
          • English
          • Español
          • العربية
          • Bahasa Indonesia
          • Bahasa Melayu
          • Tiếng Việt
          • ภาษาไทย
          • Français
          • Italiano
          • Türkçe
          • Русский язык
          • 简中
          • 繁中
          Hesap Aç
          Ara
          Ürünler
          Grafikler Sonsuza Kadar Ücretsiz
          Piyasalar
          Haberler
          Sinyaller

          Kopyala Sıralamalar Yapay Zeka Sinyalleri Sinyal sağlayıcı ol Yapay Zeka Derecelendirmesi
          Yarışmalar
          Brokers

          Genel Bakış Brokerler Değerlendirme Sıralamalar Düzenleyiciler Haberler Talepler
          Broker listesi Forex Broker Karşılaştırma Aracı Canlı Spread Karşılaştırması Dolandırıcılık
          Soru Yanıt Şikayet Dolandırıcılık Uyarı Videoları Dolandırıcılığı Tespit Etme İpuçları
          Daha Fazla

          Ticari
          Etkinlikler
          Kariyerler Hakkımızda Reklamcılık Yardım Merkezi

          Markalı Ürün

          Veri API'si

          Web Eklentileri

          Ortaklık Programı

          Ödüller Kuruluş Değerlendirmesi IB Semineri Salon Etkinliği Sergi
          Vietnam Tayland Singapur Dubai
          Hayran Partisi Yatırım Paylaşım Oturumu
          FastBull Zirvesi BrokersView Expo

          Finans Piyasaları Doğanın Değerini İçerebilir mi?

          Brookings Enstitüsü

          Ekonomik

          Özet:

          Bu açıklama, finans piyasalarının doğanın değerini ve önerilen potansiyel çözümleri benimsemekte neden zorluk çektiğini araştırıyor.

          Küresel Ayak İzi Ağı, 2024 yılında "insanlar 1,7 Dünya'da yaşıyormuş gibi ekolojik kaynak kullanıyor" tahmininde bulundu. Kaynakların bu aşırı kullanımı, küresel ekonominin sürekli çevresel bozulma pahasına nasıl geliştiğini ortaya koyuyor. Biyoçeşitliliğin ekonomisi üzerine kapsamlı bir rapor olan 2021 Dasgupta İncelemesi, 1992 ile 2014 yılları arasında emek, beceri ve bilgi olarak tanımlanan kişi başına düşen insan sermayesinin yaklaşık %13 arttığını ve yollar, binalar ve fabrikalar gibi kişi başına düşen sermayenin iki katına çıktığını tahmin etti. Bu arada, "insanlara fayda akışı sağlayan yenilenebilir ve yenilenemeyen doğal varlıkların stoğu" olarak tanımlanan kişi başına düşen doğal sermaye %40 düştü.
          İklim değişikliği ve biyolojik çeşitliliğin azalmasından kaynaklanan zorluklarla boğuşurken, ekonomik karar alma süreçlerine çevresel hususları da dahil etme ihtiyacı giderek artıyor.

          Ekonomik kararlara doğanın değerini dahil ederken hangi zorluklarla karşılaşıyoruz?

          Çevresel bozulma, ekonomistlerin dışsallık sorunu olarak adlandırdığı şeyden kaynaklanır: Bir işlemde doğrudan yer alan bireylerin toplum tarafından karşılanan dolaylı maliyetleri hesaba katmaması. Bunun bir örneği, bir toprak sahibinin sera gazlarını emmedeki rolünü dikkate almadan bir ormanı kesmesi olabilir. Ayrıca, resmi bir piyasanın yokluğunda temiz havanın veya kirlenmemiş nehirlerin değerini geleneksel ekonomik ölçütler kullanarak ölçmek zordur. Sonuç olarak, insanlık doğanın sağladığı hizmetlere ("ekosistem hizmetleri") (ağaçlardan gelen oksijen, arılar tarafından mahsullerin tozlaştırılması ve sulak alanlardan kaynaklanan taşkınların azaltılması gibi) büyük ölçüde sanki ücretsizmiş gibi davrandı ve eylemlerinin neden olduğu bu kaynakların tükenmesini dikkate almadı.
          Dışsallıkların ele alınması, toplumsal maliyetlerin ekonomide yaratılan mal ve hizmetlerin fiyatına dahil edilmesini içerir. İdeal olarak, üretim sırasında yayılan karbonu, su kirliliğinin neden olduğu biyolojik çeşitlilik kaybını, ormansızlaşmadan kaynaklanan oksijen tükenmesini vb. tahmin eder ve fiyatlandırırdık. Altta yatan fikir, ormanları, gölleri ve diğer doğal kaynakları yalnızca dönüştürülebilecekleri mallar için değil, aynı zamanda orijinal doğal formlarında kaldıklarında topluma sağladıkları değer için de değerlendirmektir. Örneğin, bitkiler atmosferdeki CO2'yi emer ve fotosentez yoluyla oksijen salar. Bu nedenle, prensipte, CO2 emisyonlarının fiyatını, bunları telafi etmek için ağaç dikmenin maliyetini tahmin ederek hesaplamak mümkündür. Ancak, diğer çevresel dışsallıkları değerlendirmek daha karmaşıktır. İklim değişikliği nedeniyle hayvan türlerinin yok olması gibi biyolojik çeşitlilik kaybına parasal bir değer atamak, farklı hayvan türlerinin içsel değeri ve ekosistemler üzerindeki uzun vadeli etkiler gibi kolayca ölçülemeyen faktörleri içerdiği için özellikle zordur.

          Doğayı finansal piyasalara dahil etme çabalarına dair bazı örnekler nelerdir?

          Çevresel dışsallıklara ve ekosistem hizmetlerine parasal bir değer atamanın zorluklarına rağmen, finansal piyasalar işletmelerin çevresel etkisini hesaba katarak ve yatırımları sürdürülebilir girişimlere yönlendirerek bu zorlukları ele almak için araçlar ve mekanizmalar sunabilir. Doğal kaynakların değerini tanıyan finansal araçlar geliştirerek, şirketleri çevrenin korunmasına öncelik vermeye teşvik edebiliriz. Bu yaklaşım, doğanın değerini ölçmeye ve fonları olumlu çevresel etkiye sahip girişimlere yönlendirmeye yardımcı olabilir. Aşağıdaki bölümlerde, finansal piyasaların doğanın değerini nasıl dahil etmeye çalıştığını ve bu çabaların etkinliğini nasıl değerlendirdiğini inceliyoruz.
          Sürdürülebilir yatırımlar
          Sürdürülebilir yatırımlar, çevresel veya sosyal değeri teşvik ederken finansal getiriler üretmeyi amaçlar. Genellikle "ESG" olarak etiketlenen (çevresel, sosyal ve yönetişim anlamına gelir) bu yatırımlar çok çeşitli araçları kapsar. Bunlar, olumlu çevresel etkileri olan projeleri finanse etmek için ihraç edilen borç menkul kıymetleri olan yeşil tahvillerden, ESG kriterlerine göre hisse senetleri veya tahviller seçen ESG odaklı borsa yatırım fonlarına (ETF'ler) kadar uzanır.
          Son zamanlardaki tepkilere rağmen, ESG yatırımlarına olan talep son yıllarda artmıştır ve ABD'de artmaya devam etmesi beklenmektedir. Yakın zamanda yapılan bir çalışma, 2016 yılında tanınmış bir derecelendirme kuruluşunun sürdürülebilirlik derecelendirmelerini yayınlamasını takip eden yılda, "yüksek sürdürülebilirlik" fonlarının 24 milyar dolar net giriş yaşadığını, "düşük sürdürülebilirlik" fonlarının ise 12 milyar dolar net çıkış yaşadığını göstermektedir. Bu, yüksek sürdürülebilirlik fonlarının düşük sürdürülebilirlik fonlarından daha iyi performans gösterdiğine dair kanıt olmamasına rağmen gerçekleşmiştir.
          Ancak ESG etiketlerinin etkinliği ve şeffaflığı konusunda önemli endişeler devam etmektedir. ABD'deki kendi kendini etiketleyen ESG yatırım fonlarının analizi, bu fonların 2010 ile 2018 yılları arasında aynı finansal kurumlardaki ESG olmayan fonların sahip olduklarına kıyasla "işçilik ve çevre yasalarına uyum konusunda daha kötü geçmişe sahip" firmalardan oluşan bir portföy tuttuğunu bulmuştur. Yazarlar, ESG fonlarının daha yüksek ESG puanlarına sahip firmaların portföylerini tutmasına rağmen, bu puanların gerçek uyum kayıtları veya karbon emisyonu seviyeleri yerine gönüllü ESG ile ilgili açıklamaların miktarıyla ilişkili olduğunu bulmuştur.
          2002 ile 2020 yılları arasında 3.000'den fazla şirketin emisyon verilerini analiz eden başka bir çalışma, "kahverengi" firmalardan "yeşil" firmalar lehine yatırım çekmeyi içeren sürdürülebilir yatırım stratejilerinin ters etki yaratabileceğini öne sürüyor. Yazarlar, "yeşil" firmalar daha düşük sermaye maliyeti yaşadıklarında emisyonlarının çok fazla değişmediğini, ancak "kahverengi" firmalar daha yüksek sermaye maliyeti yaşadıklarında emisyonlarının önemli ölçüde arttığını buldular. Bunun nedeni, "kahverengi" firmalardan yatırım çekmenin sermaye maliyetlerini artırması ve onları emisyonları azaltabilecek yeni yeşil teknolojilere yatırım yapmak yerine mevcut yüksek kirlilikli üretim yöntemlerini kullanmaya devam etmeye zorlamasıdır.
          Son olarak, 2020'den 2022'ye kadar biyoçeşitlilik finansmanı anlaşmalarının bir analizi, yaklaşık %60'ının yalnızca özel sermaye tarafından finanse edildiğini, kalan %40'ının ise "karma finans" (kamu veya hayırsever fonlamayla birleştirilmiş özel sermaye) içerdiğini buldu. Çalışma ayrıca, saf özel sermayenin daha yüksek beklenen finansal getirilere sahip ancak daha az iddialı biyoçeşitlilik etkilerine sahip daha küçük ölçekli anlaşmaları finanse etme eğiliminde olduğunu ortaya koydu. Buna karşılık, karma finans, daha düşük karlılığa sahip ancak daha iddialı biyoçeşitlilik etkilerine sahip daha büyük ölçekli projeler için kullanıldı. Yazarlar, karma finansın, risklerini azaltarak ve karlılık açığını kapatarak özel yatırımcıları çekmek için yararlı bir araç olduğunu öne sürüyorlar.
          Krediler
          Çevresel krediler, alıcıların belirli çevresel eylemleri dolaylı olarak desteklemelerine olanak tanıyan finansal araçlardır. Örneğin, bir yatırımcı karbon kredileri satın alarak başka bir şirkete sera gazı (GHG) emisyonlarını azaltması için ödeme yapar. Diğer yeni kredi türleriyle karşılaştırıldığında, karbon kredisi piyasası iyi yerleşmiştir: 2022'de gönüllü karbon piyasasının 1,7 gigaton karbonu kapsayan yaklaşık 2 milyar dolarlık bir piyasa büyüklüğü vardı ve uyumluluk piyasalarının 2021'de küresel GHG emisyonlarının yaklaşık %20'sini kapsayan yaklaşık 850 milyar dolarlık bir piyasa büyüklüğü vardı.
          Koruma için finansal ödüller yaratmak amacıyla biyolojik çeşitlilik kredileri gibi diğer doğayla ilgili kredi türleri önerilmiştir. Bu modele göre, bir şirket biyolojik çeşitliliği iyileştirmek için bir plan tasarlar ve bunu şirketin kendisi veya üçüncü bir tarafça düzenli izleme ile uygular. İzleme, belirli biyolojik çeşitlilik hedeflerine ulaşıldığını doğruladığında bir biyolojik çeşitlilik kredisi oluşturulur. Kredi daha sonra satılabilir ve geliri toprak sahibi ve biyolojik çeşitlilik kredisi geliştiricisi arasında paylaşılır. Birkaç şirket biyolojik çeşitlilik kredileri satmaya başladı ve Birleşmiş Milletler şu anda biyolojik çeşitlilik kredileri konusunda gönüllü bir uluslararası ittifakı kolaylaştırıyor. AB ayrıca İklim Biyolojik Çeşitlilik Bağlantısı projesi aracılığıyla biyolojik çeşitlilik kredilerini ve biyolojik çeşitlilikle bağlantılı karbon kredilerini araştırıyor.
          Doğa temelli kredilerin karşı karşıya olduğu zorluklar arasında, kredilerden elde edilen gelirlerin amaçlanan hedefler doğrultusunda kullanılmasının sağlanması ve çevresel etkinin doğru bir şekilde ölçülmesi yer alıyor.
          Doğayı koruyan şirketler
          Finansal piyasalarda çevresel dışsallıkları içselleştirmenin bir diğer yaklaşımı da doğa koruma şirketlerinin kurulmasıdır. Bu şirketlerin temel amacı arazi satın almak veya kiralamak ve ekosistem hizmetleri üretmek için yönetmektir. Arazi sahipleri koruma haklarını bağışlayabilir veya satabilir, bu da arazi sahibinin araziyi geliştirme veya bölme hakkı gibi belirli haklarından vazgeçmesiyle sonuçlanır. ABD'de yaklaşık 38 milyon dönüm araziyi kapsayan 221.256 koruma hakkı vardır. Koruma hakları arazi sahipleri için vergi avantajlarıyla ilişkilendirilirken, İç Gelir İdaresi bu vergi avantajlarının kötüye kullanıldığını gözlemlemiştir.  
          Bazı durumlarda, bu şirketlerin halka açık olarak işlem görmesi ve borsalarda listelenmesi öngörülmektedir; ticaretle ilişkili fiyat keşif sürecinin doğal varlıkları koruma değerini yansıtacağı fikriyle. Bu model, New York Borsası halka açık olarak işlem görecek "doğal varlık şirketlerini" listelemeyi önerdiğinde Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu tarafından değerlendiriliyordu. Öneri Ocak 2024'te geri çekilmiş olsa da, New York Times bu modelin prototiplerinin özel piyasalarda devam ettiğini belirtiyor.
          Doğa koruma şirketleri, koruma çabalarının yanı sıra ekonomik getiriler elde etmeyi hedefler. Bu getiriler genellikle karbon kredilerinin satışı veya sürdürülebilir tarım, mülk kiralama, yenilenebilir enerji üretimi ve ekoturizm gibi ekonomik faaliyetler yoluyla elde edilir. Bu faaliyetlerden elde edilen gelirler, araziyi satın almak için kullanılan kredileri geri ödemek için kullanılabilir.
          Doğanın değerini doğayı koruyan şirketlere entegre etmek birkaç nedenden dolayı zordur. İlk olarak, temel finans değerleme formülleri bir şirketin hisse senedi fiyatının yatırımcıların üretmesini beklediği tüm gelecekteki nakit akışlarının iskontolu değeri olduğunu ima eder. Rekabetçi piyasalarda, doğa temelli şirketlerin başarılı bir şekilde faaliyet gösterebilmeleri için ihtiyaç duydukları finansmanı güvence altına almak amacıyla yatırımcılarına rekabetçi getiriler sunmaları gerekir. Ancak, bu tür karlar elde etmek için şirketler ekosistem hizmetlerini paraya çevirmek veya denetledikleri doğal kaynaklardan değer çıkarmak zorunda kalabilirler, bunları korumak yerine. Yatırımcıları çekmek için bu değer çıkarımı gerekliyse, ekonomik faaliyetler sürdürülebilir ve şeffaf bir şekilde yürütülmelidir; örneğin, sürdürülebilir tarım veya ekoturizm yoluyla.
          Bir diğer zorluk ise doğayı koruyan şirketlerin faaliyetlerinin şeffaflığını ve sıkı denetimini sağlamakla ilgilidir. Bu şirketler, faaliyetlerinin çevreye gerçekten fayda sağladığını göstermelidir, ancak örneğin biyolojik çeşitliliği ölçmek, karmaşık yapısı nedeniyle doğası gereği zordur. Bu faaliyetleri izlemek için gerekli denetim ve raporlama çerçevelerini uygulamak da karmaşık bir görevdir ve genellikle önemli kaynaklar ve uzmanlık gerektirir. Biyolojik çeşitlilik için standartlaştırılmış ölçümlerin olmaması, yatırımcıların yatırımlarının gerçek etkisini değerlendirme yeteneklerini daha da engeller.
          Bu zorluklara rağmen, doğayı koruyan şirketler, doğanın içsel faydalarına değer vermenin, doğanın korunması için elzem olduğu yönündeki güçlü fikri temsil ediyor. Koruma çabalarına özel sermaye çekerek, hükümetin ve hayırseverliğin tek başına karşılayamayacağı finansman ihtiyaçlarını karşılayabilirler. Biyolojik çeşitliliğin kaybını önlemek için önemli finansman açığı olduğu göz önüne alındığında (yıllık 700 milyar doların üzerinde olduğu tahmin ediliyor), uygun güvenlik önlemleri ve şeffaf operasyonlarla, doğayı koruyan şirketlerin yatırımcılara uzun vadeli getiri olasılığı sunarken çevrenin korunmasına anlamlı bir şekilde katkıda bulunabileceği umuluyor.

          Sonuçlar

          Finansal piyasalarda doğayı değerlendirmek, yenilikçi yaklaşımlar ve dikkatli değerlendirmeler gerektiren temel ancak karmaşık bir görevdir. Sürdürülebilir yatırım ve doğayı koruyan şirketlerin mevcut durumu bir miktar umut vadetse de, doğanın yeterince değerlendirilmesini ve korunmasını sağlamada önemli zorluklar devam etmektedir. Bu zorlukların üstesinden gelerek, çevresel sürdürülebilirliği teşvik ederken ekonomik kalkınmayı destekleyen finansal kurumlar yaratabiliriz.
          Bugünün tüm ekonomik gelişmelerinden haberdar olmak için ekonomik takvim sayfamızı ziyaret edin.
          Risk Uyarıları ve Yatırım Sorumluluk Reddi Beyanları
          İşlem yapmanın yüksek derecede risk içerdiğini ve herhangi bir strateji veya yatırım yöntemini takip etmenin potansiyel kayıplara yol açabileceğini anlıyor ve kabul ediyorsunuz. Sitedeki içerik, katkıda bulunanlarımız ve analistlerimiz tarafından yalnızca bilgilendirme amaçlı sağlanmaktadır. Herhangi bir ticari varlığın, menkul kıymetin, stratejinin veya başka bir ürünün kendi yatırım hedeflerinize ve finansal durumunuza göre yatırım yapmaya uygun olup olmadığını belirlemekten yalnızca siz sorumlusunuz.
          Favorilere Ekle
          Paylaş

          Tarife şoklarına yanıt olarak para politikası

          CEPR
          Son ABD başkanlık seçimlerinin sonuçları, tarifelerin makroekonomik etkileri ve bir ticaret savaşına uygun para politikası tepkisi üzerine bir tartışmayı yeniden alevlendirdi. İlk Trump yönetimi sırasında, ABD'nin Çin ihracatına uyguladığı tarifeler 2018 ile 2020 arasında yedi kat arttı ve Biden yönetimi altında yüksek kaldı. Daha da önemlisi, küresel siyasi eğilimler serbest ticaret konusunda küresel fikir birliğinin önemli ölçüde zayıfladığına işaret ediyor ve merkez bankalarının bu yeni şok türüyle giderek artan bir sıklıkta karşılaşabileceği yeni bir ortamın habercisi.
          Ticaret politikası şoklarının makroekonomik etkileri üzerine yakın zamanda yapılan araştırmaların çoğu, gerçek ticaret modelleri bağlamında veya para politikası dikkate alınmadan ampirik alıştırmalarda yürütülmüştür. Ancak ticaret sürtüşmelerinin sonuçları açıkça merkez bankalarını zorlamaktadır: Ticaret entegrasyonunu artırma yolunda geriye doğru bir adım atıldığında, enflasyon, ekonomik aktivite, dış dengeler ve reel döviz kurları üzerinde potansiyel olarak önemli etkilerle nasıl yanıt vermeliler? Yakın zamanda yayınlanan bir makalede (Bergin ve Corsetti 2023), çeşitli türlerdeki tarife şoklarına yönelik en uygun para politikası yanıtlarını inceliyoruz. Bu köşede, analizi güncelliyoruz ve mevcut duruma uygun dersler çıkarıyoruz.
          Makalemizde, üretimde uluslararası değer zincirleriyle zenginleştirilmiş standart bir işgücü açık ekonomi Yeni Keynesçi (yapışkan fiyat) modeli kullanarak tarife şoklarına karşı optimum para politikası tepkilerini inceliyoruz, yani ithal mallar yerli malların ve ihracatların üretiminde kullanılıyor. Bu, yerli ihracatçılar için tarife korumasının artırılmasının yerli firmalar için üretim maliyetini artırdığı anlamına geliyor. Analizimiz boyunca, üretimde ithal girdilerin payının 2011 yılı ABD girdi-çıktı tablolarına dayalı tahminlere yakın olduğunu varsayıyoruz (ancak bu payı değiştirerek de ana sonuçlarımızı doğruluyoruz). Ana analizimiz tarifelerin tüketici fiyatlarına önemli ölçüde yansıdığını varsayıyor, ancak modeli yansımayı sınırlayan bir dağıtım sektörüyle zenginleştirerek ana sonuçlarımızın sağlamlığını da gösteriyoruz. Son olarak, para otoritelerinin komşusunu dilenciye çevirme politikalarını izlemek için sınır ötesi taşmalardan yararlanmadığını öne sürüyoruz, yani döviz kurunun fırsatçı manipülasyonunu dışlıyoruz.
          Ana mesajımızı özetlemek gerekirse: Trump'ın yeni tarifelerinin ABD için enflasyonist olma ihtimalinin yüksek olduğu konusunda geniş bir mutabakat olsa bile, para politikasının bu tarifelere yönelik en uygun yanıtının bu enflasyonist etkilerle parasal daralma yoluyla mücadele etmeye odaklanması gerektiği açık olmaktan uzaktır. Tarife şokları hem talep hem de arz bozulmalarının unsurlarını birleştirir ve para politikasının enflasyonu ılımlılaştırmak ve ekonomik aktiviteyi desteklemek arasında zor bir denge kurması kaçınılmazdır; aslında, modelimizin makul bir kalibrasyonu, böyle bir senaryoya yönelik en uygun parasal yanıtın parasal genişlemeyi içerebileceğini göstermektedir. Analizimiz, tarifelere yönelik en uygun parasal yanıtın birkaç faktöre bağlı olmasına rağmen, (i) tarifelerin bir ticaret savaşında karşılıklılık gösterme olasılığı, (ii) yerli üretimin ithal ara mallara bağımlılık derecesi ve (iii) ABD dolarının uluslararası ticareti faturalandırmak için baskın para birimi olarak oynadığı özel rolün önemli bir rol oynadığını vurgulamaktadır. Sırayla farklı vakaları tartışıyoruz.

          Parasal sıkılaştırmanın gerekçesi: Misilleme olmaksızın tek taraflı tarifeler

          Önce parasal sıkılaştırmanın gerekçesini ele alalım. Bu, ABD'nin tek taraflı olarak, yerli mallara olan talebi artırmak için yabancı malların yurtiçi satın alımlarına gümrük vergisi koyması ve ithal girdi kullanan yerli tüketiciler ve üreticiler tarafından ödenen fiyatlarda enflasyona neden olması durumunda açık olacaktır.
          Şekil 1'de, tek taraflı bir tarife şokunun etkilerini izlemek için modelimizi kullanıyoruz. Kesikli çizgiler, politika oranları sabit tutulurken böyle bir şokun zaman içindeki etkisini izliyor: ABD'de GSYİH ve enflasyon artıyor, ancak ABD'nin ticaret ortağında (yabancı ülke) ters yönde hareket ediyorlar. Devam eden döviz kurunda, ABD ticaret dengesi bir fazlaya dönüşüyor.Tarife şoklarına yanıt olarak para politikası_1
          Bu temel sonuçlara bakıldığında, yurtiçinde (ABD) parasal daralma politikası enflasyonu ılımlılaştırma ihtiyacından kaynaklanabilir - bu da yurtdışında parasal genişlemenin deflasyonu ılımlılaştırmasına karşılık gelir. Ancak, yurtiçi ve yurtdışı politika duruşundaki farklılığın yurtiçi para birimini değerlemeye yaradığı ve bunun da yurtiçi tüketicilerin gördüğü yabancı malların efektif fiyatını düşürmeye hizmet edebileceği ve böylece tarifelerin göreceli fiyatlar üzerindeki bozucu etkisini kısmen telafi edebileceği gerçeğinde daha fazla motivasyon bulunabilir.
          Bu değerlendirmeler, şekilde düz bir çizgi olarak izlenen, optimal politika altındaki makro değişkenlerin davranışının temelini oluşturur. ABD para otoriteleri enflasyonu dizginler, bu bizim durumumuzda aynı zamanda yurtiçi çıktı artışını da yumuşatmaya yarar. Talepteki düşüş ve doların değer kazanması ticaret fazlasını bir miktar azaltır. Yurt dışında, para otoriteleri enflasyon pahasına faaliyeti destekler ve tarife tarafından çarpıtılan malların uluslararası göreli fiyatını kısmen düzeltmeye katkıda bulunur.
          As we show in our paper, the conclusions so far remain valid also when the degree of exchange rate pass through is low across all borders, i.e. prices are sticky in the currency of the export destination country. A low pass through reduces the effect of currency depreciation on relative prices, and monetary policy cannot rely on currency depreciation to redirect global demand towards own traded goods. Yet, in response to a unilateral tariff, the optimal stance is still contractionary at home and expansionary abroad.

          The case for monetary expansions: Trade wars

          Where our paper is more innovative is in showing that the optimal policy is generally expansionary in the case of a symmetric tariff war – say, if the foreign country retaliates with equivalent tariffs on imports of US goods. In this case, the US experiences not only higher inflation but also a drop in output, driven by the fall in global demand induced by the hike in trade costs. Trade wars present policymakers with a choice between moderating headline inflation with a monetary contraction, or instead moderating its negative impact on output and employment with a monetary expansion. 
          The trade-off confronting central banks is illustrated by the dashed lines in Figure 2, drawn for a symmetric war, under the assumptions that the pass through of the exchange rate on border prices is very high. The contractionary effects of the tariff war include a deep drop in gross exports worldwide. Inflation spikes, while output falls.Tarife şoklarına yanıt olarak para politikası_2
          A trade-off between inflation and unemployment is obviously not unfamiliar to policymakers. If it were generated by a standard supply shock – say, a fall in productivity – standard macro models would suggest optimal policy would choose monetary contraction to stabilise inflation. However, as stressed in our analysis, tariffs are quite different from a standard productivity shock, in that they combine elements of supply shocks with demand shocks, and the optimal policy consequently tends to be quite different.  One way to see this is that while a tariff war raises the average price of all consumption goods, including imports, the contraction in global demand tends to reduce the prices set by domestic firms. In other words, tariffs raise CPI inflation but tend to depress PPI inflation. In a retaliatory trade war, it is optimal to expand and stabilise PPI inflation despite the hike in CPI inflation hitting consumers. This is shown by the solid lines in Figure 2, drawn for one country (the conclusion applies symmetrically of course to all countries engaging in the trade war).
          While we have demonstrated above that tariff shocks are quite different from productivity shocks, it is also important not to confuse tariff shocks with cost-push markup shocks. First, a home tariff shock only affects the prices of imported goods, while markup shocks are typically envisioned as affecting domestically produced goods. Second, the revenue generated by a tariff shock accrues to the importing country, while the profits from higher markups go to firms in the exporting country. Third, tariffs are imposed directly on the buyer, thus added on top of the price set by the exporter. Our model highlights the unique nature of tariff shocks relative to these other supply disturbances; even while monetary contraction is the optimal response to adverse productivity or markup shocks in the context of our model, monetary expansion is the optimal response to a tariff shock generating inflation.
          Our analysis fully accounts for the fact that production in the US uses a high share of imported intermediate inputs, i.e. higher production costs amplify the supply-side implications of the tariff relative to the demand implications. Indeed, in our quantitative exercises, we find that the optimal response to a trade war becomes contractionary at a particularly high share of imported intermediate inputs in production. But based on input–output estimates of this share (and extensive robustness analysis in which we vary the share), we believe that our benchmark conclusion (prescribing an expansionary monetary stance) can be expected to be more relevant empirically.

          The ‘privilege’ of issuing the dominant currency in international trade

          The US dollar has a special role as the dominant currency used in international trade of goods. It is well known that if the prices of imports in all countries are sticky in dollar units, the US (the dominant currency country) can rely to a much larger extent on monetary policy as a stabilisation tool. That is, it should be in a better position to redress the distortionary effects of the tariff shock on own output and employment, with relevant implications for the rest of the world.
          Önce, Şekil 3'te tasvir edilen bir tarife savaşını ele alalım (tekrar, kesik çizgiler politikasız senaryoyu, düz çizgiler ise optimum politika senaryosunu takip ediyor). Etkisi itibariyle, savaş küresel bir daraltıcı şoktur. Baskın para birimi ülkesinde, optimum parasal tepki artık nispeten daha genişleticidir, çünkü ulusal para otoriteleri, sınırda ithal girdilerin enflasyonunu beslemeden küresel talep eksikliğini giderebilir - dolar cinsinden ithalat, doların değer kaybetmesiyle çok az hareket eder. Baskın para birimi ülkesindeki bir genişleme, diğer ülke için iyi bir haberdir: küresel talepteki düşüşü sınırlar ve oradaki ithal enflasyonu azaltır (doların değer kaybetmesi, yurtdışındaki ithalatçıların sınırda yerel para biriminde daha ucuz bir fiyat ödemesi anlamına gelir). Bu nedenle, tarife artışları mükemmel bir şekilde simetrik olsa bile, diğer ülke farklı bir konumdadır. ABD'deki genişlemeye uyum sağlamak yerine, enflasyonu sınırlamak için hafif bir ön daralmaya başvurur. GSYİH her iki ülkede de düşerken, baskın para birimini ihraç eden ülkede daha az düştüğünü unutmayın. Bu senaryoda ABD doları değer kaybeder.Tarife şoklarına yanıt olarak para politikası_3
          Yukarıda tartıştığımız gibi, tarifenin baskın para birimi ülkesi tarafından tek taraflı olarak uygulanması durumunda, bu ülkenin ihracatına yönelik küresel talep misilleme tarifesinin etkilerinden etkilenmez. Dolayısıyla, enflasyon para otoriteleri için daha acil bir endişe haline gelir - optimum duruş daraltıcıdır. Daralma şimdi daha güçlü olabilir, çünkü dolar değerlenmesinin uluslararası pazarda ABD malları üzerinde daha hafif bir dışlama etkisi vardır. Daha güçlü daralmanın küresel yankıları vardır. Yurt dışında optimum duruş genişletici hale gelir - ABD'ye düşen ihracata karşı iç talebi teşvik etmek - enflasyonu tolere etmek ve para biriminin değer kaybetmesini şiddetlendirmek. Bu senaryoda ABD doları keskin bir şekilde değer kazanır.

          Sonuçlar

          Tarife şokları, politika yapıcılara enflasyonu ve çıktı açığını yumuşatmak arasında özellikle zor bir seçim sunabilir. Mevcut durumun birkaç faktörü, tarifelerin enflasyona yol açması muhtemel olsa bile, politikanın çıktıdaki verimsiz düşüşe daha fazla odaklanmasının en uygun yol olabileceğini düşündürmektedir. Bu faktörler arasında ABD tarifelerinin bir tarife savaşında karşılık bulma olasılığı, mevcut tarife tehditlerinin yerel üretimdeki ara girdilerden ziyade nihai tüketim mallarına odaklanmış olması ve ABD dolarının baskın bir para birimi olarak dünya ticaretinde asimetrik bir konuma sahip olması yer almaktadır.
          Kaynak:CEPR
          Risk Uyarıları ve Yatırım Sorumluluk Reddi Beyanları
          İşlem yapmanın yüksek derecede risk içerdiğini ve herhangi bir strateji veya yatırım yöntemini takip etmenin potansiyel kayıplara yol açabileceğini anlıyor ve kabul ediyorsunuz. Sitedeki içerik, katkıda bulunanlarımız ve analistlerimiz tarafından yalnızca bilgilendirme amaçlı sağlanmaktadır. Herhangi bir ticari varlığın, menkul kıymetin, stratejinin veya başka bir ürünün kendi yatırım hedeflerinize ve finansal durumunuza göre yatırım yapmaya uygun olup olmadığını belirlemekten yalnızca siz sorumlusunuz.
          Favorilere Ekle
          Paylaş

          Avrupa Yeşil Mutabakatını Yolda Tutmak İçin Bir Yatırım Stratejisi

          Bruegel

          Ekonomik

          AB'nin ne kadar yeşil yatırıma ihtiyacı var? 

          Yeşil yatırım olmadan yeşil geçiş olmaz. Bunu teşvik etmek, önümüzdeki beş yıl içinde Avrupa Yeşil Mutabakatı için temel zorluk olacak ve Avrupa Birliği'nin iklim hedeflerine ulaşma ve rekabet gücünü ve güvenliğini güçlendirme şansını artıracak veya ortadan kaldıracaktır.
          Ancak AB iklim hedeflerine ulaşmak için gerçekten ne kadar yeşil yatırıma ihtiyaç var? Bunu değerlendirmek için ülke düzeyinde kaliteli bilgilere ihtiyaç var. Ancak Avrupa Yeşil Mutabakatı'na ve tetiklediği birçok girişime rağmen, bu şaşırtıcı derecede eksik ve tutarsız olmaya devam ediyor. En iyi ihtimalle, AB ülkelerinin ulusal enerji ve iklim planlarından (NECP'ler) bazıları, bu tür tahminlerin nasıl hesaplandığını belirtmeden, 2030 hedefine ulaşmak için gereken yatırım miktarına ilişkin genel tahminler sağlıyor ve bu da bunların güvenilirliğini değerlendirmeyi, bunları tutarlı bir şekilde karşılaştırmayı veya karbonsuzlaştırmaya yönelik ilerlemeleri izlemeyi imkansız hale getiriyor (ECA, 2023).
          Güvenilir resmi ulusal bilgilerin bulunmaması nedeniyle, Avrupa'nın yeşil yatırım ihtiyaçları en iyi şekilde, Avrupa Komisyonu'nun AB genelindeki 2030 ve önerilen 2040 iklim hedeflerinin altında yatan etki değerlendirmelerine bakılarak anlaşılabilir (Avrupa Komisyonu, 2020, 2024).
          Komisyona göre, 2011 ile 2020 yılları arasında enerji arzına (yani elektrik santralleri ve elektrik şebekesi), enerji talebine (yani binalar, sanayi, tarım) ve ulaşıma (yani otomobiller, kamyonlar, toplu taşıma) yapılan toplam yatırımlar GSYİH'nın ortalama %5,8'iydi. AB 2030 iklim hedefine ulaşmak, 2021 ile 2030 yılları arasında GSYİH'nın yaklaşık %2'si oranında ek yıllık yatırım gerektirecek ve bu seviyenin net sıfıra ulaşması için yirmi yıl boyunca sürdürülmesi gerekecek (Tablo 1).Avrupa Yeşil Mutabakatını Yolda Tutmak İçin Bir Yatırım Stratejisi_1
          Bu tahminler, genel olarak Pisani-Ferry ve Mahfouz'un (2023) Fransa için bulgularıyla ve Uluslararası Enerji Ajansı (IEA, 2023b), Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı (IRENA, 2023) ve Bloomberg New Energy Finance'in (BNEF, 2024) küresel tahminleriyle uyumludur. Ayrıca, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası hesaplamalarına dayanan Draghi'nin (2024) Avrupa rekabet gücü raporunda 2025-2030 yıllarındaki ek yeşil yatırım ihtiyaçları tahminleriyle de uyumludur. Son olarak, Bizien vd. (2024), mevcut AB iklim yatırımları ile Komisyon'un gelecekteki ihtiyaç tahminleri arasındaki farkın 2022 yılında GSYİH'nın yaklaşık %2,5'ine ulaştığını doğruladı.

          AB iklim yatırım ihtiyaçları: ayarlamalar ve uyarılar 

          Avrupa Komisyonu'nun yeşil yatırım ihtiyacı tahminleri hatalıdır. Bazı önemli kalemlerin yatırım maliyeti abartılmıştır. Diğer önemli iklimle ilgili yatırım ihtiyaçları dahil edilmemiştir. Aşırı ve eksik beyanlar için ayarlama yapıldıktan sonra bile, rakamlar önemli belirsizliğe tabidir.
          Abartmalar
          Komisyonun başlık rakamları ulaşımı açık ara ana harcama kalemi olarak gösteriyor, ancak bu yatırım ihtiyacının %60'ı zaten gerçekleşecek olan arabaların değiştirilmesinden kaynaklanacak (ortalama 10 yıllık bir araba ömrüne dayanarak; ACEA, 2023). Bu çıkarılırsa, Komisyon net sıfıra ulaşmayla tutarlı ek ulaşım yatırımlarının sınırlı olmasını bekliyor: 2021'den 2030'a kadar yıllık GSYİH'nın %0,5'i. Bunun yerine, enerji sektörü ve binaların iklim hedeflerine ulaşmak için ek çaba gerektiren ana sektörler olması bekleniyor. Bu iki sektörde, yatırım ihtiyaçlarının aynı dönemde GSYİH'nın payı olarak neredeyse iki katına çıkması bekleniyor.
          Komisyonun başlık sayıları ayrıca davranış değişikliğini de hesaba katmaya çalışır. Bu muhtemelen önemlidir, çünkü daha fazla davranışsal önlem (örneğin hızlandırılmış modal değişimler ve sürdürülebilir hareketlilik kalıpları, enerji tasarrufu, geri dönüşüm) AB'nin yeşil yatırım ihtiyaçlarını yaklaşık yüzde sekiz oranında azaltabilir (Tablo 2).
          Avrupa Yeşil Mutabakatını Yolda Tutmak İçin Bir Yatırım Stratejisi_2
          Az ifadeler
          Avrupa Komisyonu'nun rakamları yalnızca sermaye harcamalarına (CAPEX) atıfta bulunur ve finansman maliyetlerini içermez. Bu, CAPEX'in yeşil geçişteki ana maliyet kalemini temsil etmesine rağmen, yatırım finansmanının maliyetinin nakit kısıtlaması olan acenteler için önemli olacağı ve kamu maliyesinin özel yatırımı kolaylaştırmak için risk azaltma araçlarıyla devreye girmesi gerekeceği için belirtilmeye değerdir.
          Komisyon'un rakamları da yalnızca karbonsuzlaştırmanın dağıtım tarafına bakıyor ve üretim tarafını içermiyor. Yani bu rakamlar, Net Sıfır Sanayi Yasası'nda (NZIA, Yönetmelik (AB) 2024/1735) özetlenenler gibi AB endüstriyel politika hedeflerine ulaşmak için gereken temiz teknoloji üretim maliyetlerini hesaba katmıyor. Komisyon, Avrupa'daki temiz teknoloji üretim kapasitelerinin 2030 yılına kadar AB'nin yıllık dağıtım ihtiyaçlarının en az yüzde 40'ını karşılayacak şekilde artırılmasının 2024-2030 döneminde yaklaşık 100 milyar avroluk ek toplam yatırım gerektireceğini tahmin ediyor. Bu, GSYİH'nın yaklaşık yüzde 0,1'ine denk geliyor.
          Bu tahmini çok muhafazakar buluyoruz, özellikle de NZIA'nın yalnızca sınırlı sayıda teknolojiye ve yerel tedarik zincirlerine odaklanması ve beceri geliştirme programlarının ve temel stratejik kritik ham maddelere erişimin sağlanmasının maliyetlerini göz ardı etmesi nedeniyle. Ayrıca, ekonomik güvenliğin agresif bir şekilde yerelleştirmeyi gerektirdiği düşünülürse, üretimdeki yeşil yatırım ihtiyaçları çok daha büyük olabilir.
          Son olarak, Komisyon'un tahminleri yalnızca iklim eyleminin azaltma tarafıyla ilgilidir ve iklim adaptasyonu yatırımını içermez. Bu büyük bir boşluktur, çünkü AB'nin iklim adaptasyonuna olan ihtiyacı zaten önemlidir ve azaltma programa göre ilerlese bile önemli olacaktır. Adaptasyon yatırımı tahminleri önemli belirsizlik içerir. AB için şu anda yıllık 35 milyar avro ile 500 milyar avro arasında olduğu tahmin edilmektedir; bu, farklı temel varsayımları ve metodolojik yaklaşımları yansıtan çok büyük bir aralıktır (EIB, 2021a). Makul tahminlerin aralığını daraltmak ve bu yatırımların zaman içinde ve ülkeler arasında dağılımının daha iyi değerlendirilmesini geliştirmek acildir.
          Ek belirsizlik
          Yukarıdaki tahminler, karbon fiyatının seyri, karbonsuzlaştırma çabalarının zamanlaması, temiz teknoloji maliyetlerini düşürmede inovasyonun rolü ve sistem ikamesi dahil olmak üzere bir dizi varsayımla desteklenmektedir. Bunlar elbette değişebilir. Ayrıca, tahminlerin yalnızca karbonsuzlaştırma yatırımları için olduğu ve Avrupa Yeşil Mutabakatı'nın diğer çevresel ve dairesel ekonomi kısımlarını içermediği de açık olmalıdır. Ayrıca, çalışanların kahverengi endüstrilerden yeşil endüstrilere yeniden beceri kazandırılması/becerilerinin artırılması ve iklim politikasının sosyal etkileriyle başa çıkma önlemleri gibi tüm gerekli kaynakları harekete geçirmek için gereken yatırımları da içermezler. Bu son nokta özellikle önemlidir, çünkü 2025-2030 yılları arasında, emisyon azaltımlarının şimdiye kadar nispeten küçük olduğu binaların ve ulaşımın karbonsuzlaştırılmasının karmaşık dağıtımsal etkileriyle başa çıkmak için büyük bir ihtiyaç olacaktır. Siyasi tepkilerden kaçınmak, hanelere daha maliyetli yeşil teknolojileri benimsemeleri karşılığında finansal teşvikler sunmayı içerebilir. 
          Özetlemek gerekirse: Davranış değişiklikleri varsayılandan daha önemli olabileceğinden, Avrupa Komisyonu'nun başlık yatırım tahminleri genel ve özel azaltma ile ilgili yatırım ihtiyaçlarını (bölüm 2.1) abartıyor olabilir. Ancak, toplam iklimle ilgili geçiş ihtiyaçları aynı zamanda adaptasyon yatırımlarını, yeniden beceri edinme maliyetlerini ve yeşil teknolojiye yapılan yatırım ile aksi takdirde gerçekleşecek olan kahverengi teknolojiye yapılan yatırım arasındaki maliyet farkını da içermelidir. Bu hariç tutulan kalemlerin büyüklüğü, çoğunlukla adaptasyon ihtiyaçlarını çevreleyen belirsizlik nedeniyle çok belirsizdir. Sonuç olarak, 2030'a kadar olan yeşil geçiş için toplam yatırım ihtiyacının Komisyon tahminlerini büyük bir farkla aşması muhtemeldir. Bu durum, 2040'a kadar olan geçiş için daha da geçerlidir.

          AB 2030 iklim hedefine ulaşmak için kamu yatırımlarına ihtiyaç var

          If achieving the EU climate goals requires a substantial increase in investment, who is going to pay? The European Commission does not provide specific figures for this, mentioning only that the private sector is expected to be the main source of investment in the electricity system and industry, while public funding is expected to play a substantial role in the buildings and transport sectors, and in supporting innovative clean-tech uptake in the energy system and the industrial sector.
          EIB (2021b) and Darvas and Wolff (2022) estimated the public share of green investment to be about 25 percent. However, these exercises are characterised by high uncertainty. For instance, by providing estimates for each category of investment, Pisani-Ferry and Mahfouz (2023) estimated this share to be higher for France: 50 percent in an optimal scenario for the country, also because of France’s larger public sector and greater share of public buildings than other countries. This higher figure is in line with a granular analysis by Baccianti (2022)  for the EU, the central scenario of which also points to a roughly 50 percent public share of green investment.
          Based on these different exercises, we can assume the public share of additional green investments from 2025-2030 to range between 25 percent and 50 percent. Given that the annual additional investments to reach the EU 2030 climate target are estimated at two percent of GDP, the additional public effort to reach the EU 2030 climate target would thus range between 0.5 percent and one percent of GDP over 2025-2030.
          Given limited public finances, it will be crucial to make all the necessary efforts to stay at the lower end of this range. In other words, the available resources should be focused on those areas where private finance alone cannot deliver (ie where clear market failures exist). This includes:
          RD support and support for early adoption of innovative clean technologies. This is what allows the creation of economies of scale, leading to steep cost reductions, which in turn progressively reduce the need for public support as the ‘green premium’ thins out. This has happened with wind and solar energy. IRENA estimated that between 2010 and 2022, the average cost of generating electricity from solar PV fell by 89 percent – currently almost one-third cheaper than the cheapest fossil fuel globally – while the cost of generating electricity with onshore wind fell by 69 percent. This is why countries including Germany have been able to rethink their investment support for renewables, and why the share of public investment to meet EU climate targets in the power sector is estimated in the relatively low range of 15 percent to 20 percent (Baccianti, 2022).
          Financing electricity and transport infrastructure, as well as renovation of public buildings. For example, public funding will need to pay for a significant share of investment in railway networks, public transport and district heating (Baccianti, 2022; OBR, 2021).
          Provision of financial de-risking tools to lower the cost of capital for private investors in green projects. Many clean technologies are characterised by high CAPEX and low operating costs (OPEX). This is true for wind and solar generation, electric vehicles and buildings retrofitting. The cost of capital thus plays a key role in the green transition, providing a critical benchmark to assess the risk and return preferences of investors, and acting as a lever for financial flows to influence prices and choices in the real energy economy (IEA, 2021). Lowering the cost of capital to foster private investment can be done through instruments such as preferential loans and guarantees to both firms and households. For instance, zero-interest loans in France, granted under the éco-Prêt à Taux Zéro (éco-PTZ) programme boosted energy-renovation rates across the country thanks to high take-up among the middle class (Eryzhenskiy et al, 2022).
          Provision of direct financial support and compensation to the most vulnerable to ensure a socially fair transition. For most vulnerable households, direct public support is needed to compensate for the higher energy costs linked to climate policy, and to ensure take-up of green alternatives. For example, the phase-in of an EU carbon price on household and road transport emissions will likely be regressive, disproportionally affecting vulnerable households that rely on fossil fuels for domestic heating and lack the resources needed to change their vehicles. Directing support to the most vulnerable would help reduce both emissions and energy poverty. For instance, prioritising grants for the worst-performing buildings, often occupied by vulnerable consumers, will yield climate benefits and benefits in terms of improved air quality, health, productivity, energy security and lower future government outlays to alleviate energy poverty (Vailles et al, 2023; Keliauskaite et al, 2024).
          The upshot is that the EU has embarked on a transformational transition without mapping out in detail how much investment this transition will require, and without equipping itself with the capacity to monitor, either at EU-level or national level, the actual efforts and the remaining investment gap. Knowing the rough direction of travel is like crossing the Atlantic without a compass, and is not enough. 

          A perfect storm for 2025-2030

          Even if governments can ensure the substitutability of public finance with private finance, achieving the EU’s 2030 climate goal will still require public investment during 2025-2030 of at least 0.5 percent of GDP. Delivering this will be tough for five main reasons.
          The main source of EU grants for the green transition is running out
          Since the launch of the European Green Deal in 2019, the EU has played an increasingly direct role in fostering green investment, including through carbon pricing and regulations, and also by offering financial incentives. Balancing prohibitions and incentives is crucial to ensure the political viability of the green transition and to avoid a dangerous ‘blame game’ with national capitals (Pisani-Ferry et al, 2023). Two major steps have been taken on the financing of the green transition. First, its was decided to set a 30 percent minimum green spending threshold in the EU budget (the multiannual financial framework, MFF), amounting to about €1 trillion for 2021-2027. Second, a 37 percent minimum green spending threshold was established for the main part of the NextGenerationEU post-pandemic instrument, the Recovery and Resilience Facility (RRF), which was endowed with financial firepower of €723 billion for 2021-2026, including €338 billion in grants.
          The RRF is currently the largest source of EU grants for the green transition, especially for buildings and transport decarbonisation (Lenaerts and Tagliapietra, 2021). On top of the MFF, green grants from the RRF and other instruments – the Innovation Fund, the Modernisation Fund and the Just Transition Fund – amount to about €50 billion per year.
          But the RRF ends in 2026. This will leave a major gap in EU funding for the green transition, which will decrease to slightly less than €20 billion per year. In other words, a gap of about €180 billion for the 2024 to 2030 period will open up (Pisani-Ferry et al, 2023). This is highly problematic. It will happen just as EU countries are required to deepen their decarbonisation efforts substantially, starting with difficult sectors such as buildings and transport. The risk of political pushback from national capitals will likely be serious as a result.
          The reformed EU fiscal framework is not conducive to green investment
          A reform of the EU’s fiscal framework – which implements the EU Treaty requirement for countries to keep their budget deficits within 3 percent of GDP, and their public debt within 60 percent of GDP – took effect in April 2024. The framework as updated imposes restrictions that could make the financing of new green investment at national level very difficult for countries with debts and deficits considered excessive. Furthermore, the reformed fiscal framework does not include a ‘green golden rule’, which would exclude any increase in net green public investment from the fiscal indicators used to measure compliance with the fiscal rules. Nor does it provide exemptions even for EU-endorsed national green investments (see Box 1). These constraints make public investment for decarbonisation harder to realise.
          False narratives on climate policies are increasingly promoted 
          Even before the 2024 US presidential election, swings to populist nationalist parties in large countries including Germany and France suggested unease among voters about climate policy. These parties indeed often preach the false belief that decarbonisation is detrimental to competitiveness and security, when it is exactly the opposite. Green investment is fundamental for the EU to meet its pressing competitiveness and security objectives, even if complex trade-offs exist between these different societal objectives.
          Being poorly endowed with domestic resources, Europe is highly dependent on fossil-fuel imports, as dramatically illustrated by the 2022-2023 energy crisis. This exposes the EU to global oil and gas market volatility, undermining competitiveness and threatening security. For Europe, the only structural solution is the green transition. The EU is endowed with abundant domestic renewable energy resources, which can be exploited in a cost-effective manner, as generating electricity with wind and solar energy is now cheaper than doing so with coal and gas (Ember, 2024). 
          It is important to note that these estimates exclude subsidies, tax credits and system integration costs (eg grid connection and flexibility solutions to cope with intermittent renewable energy sources). It should also be mentioned that deploying renewables rapidly will not only lower wholesale power prices, but also cut bills for households, even accounting for additional costs such as grid expansion (Ember, 2024). This is the result of the global roll-out of clean technologies and continuing cost reductions in this sector (Claeys et al, 2024). According to the IEA (2023a), EU electricity consumers saved €100 billion during the peak of the energy crisis in 2021-2023 thanks to additional electricity generation from newly installed solar PV and wind capacity.
          While decarbonisation was a priority in its own right until 2022, it is now the only available way to structurally secure energy supplies and to lower energy costs for the European economy. However, it will take time to get there. Most modelling exercises, including the European Commission’s, expect renewables to really cut electricity prices only in the early 2030s (Gasparella et al, 2023). For this to happen, massive investments will be required for renewable generation build-up, electricity grid expansion and provisions of flexibility solutions, such as electricity storage.
          The trade-offs between decarbonisation, competitiveness and security are increasingly difficult
          Decarbonisation raises three main issues: the fiscal cost, impact on competitiveness and implications for economic security. All three objectives of fiscal sustainability, competitiveness and economic security are worth pursuing, but cannot be achieved simultaneously, at least over a five-to-15 year period. Policy must therefore confront trade-offs. For example, relying on Chinese green equipment may help contain the fiscal cost of the transition and be good for competitiveness, but at the cost of undermining economic security. Conversely, European sourcing may head off economic security risks, but is likely to increase the fiscal cost of the transition.
          Moreover, the nature or the acuteness of the trade-offs depend on the instruments chosen to reach net zero. Carbon pricing (through taxation or the auctioning of emission permits) alleviates the budget constraint but raises issues of social acceptability. Regulation does not raise fiscal concerns, but by shifting the decarbonisation cost onto the business sector, it may negatively affect competitiveness. Subsidisation of green investment may be good for economic security and competitiveness, but entails a fiscal cost (which the US Inflation Reduction Act (IRA) suggests could be major). Trade-offs are therefore instrument-specific.
          EU green investment needs, and the public share of them, depend on the industrial policy approach. A strong industrial reshoring strategy would, for instance, lead to higher costs for clean technologies and therefore to higher green-investment needs. On the contrary, a more balanced and innovation-driven industrial policy might foster clean-tech cost reductions and therefore reduce green-investment needs. As industrial competitiveness will be a major driver of the 2024-2029 EU cycle, this trade-off will have to be confronted by policymakers at both EU and national levels.
          In summary, Europe is currently not on track to reach its climate targets. It is at a juncture where political resistance to decarbonisation is mounting and where budgetary means to buy off consent are becoming scarce, at both EU level (because the main source of financing is drying up) and national level (because the fiscal rules leave little room for green investment). Moreover, the EU faces increasingly acute trade-offs between fiscal sustainability, competitiveness and economic security.
          The return of President Trump further exacerbates the problem
          The return of President Trump is set to exacerbate competitiveness and economic security challenges. His expected dismantling of US climate and environmental policies will fuel the narrative of populist nationalist parties in Europe, while his agenda is set to worsen Europe’s decarbonisation, competitiveness and security conundrum. As more public spending is likely to be needed in the defence sector, less public resources might be available for the green transition.
          Confronting this challenge, it must be clear that Europe’s own economic interest is to push ahead with the green transition, for at least three reasons. First, global decarbonisation is vital for the EU in seeking to limit increasingly expensive climate damage in the future. Second, it will help the EU enhance its economic competitiveness and economic security. Third, it represents a clean-tech export opportunity for Europe. The EU must stick with its plan even as difficult trade-offs get tougher, and try to turn this situation into an opportunity to attract those clean investments that might now not materialise in the US, at least over the next four years.
          It is important to stress that Trump’s fossil-fuel agenda is in the selfish interest of the US but it has no content for the EU, which is not endowed with fossil-fuel resources. Trump will aim to make the US not just ‘energy independent’, but ‘energy dominant’. He has pledged to halve natural gas and electricity prices within a year, largely through increased natural gas production. If this happens, it would widen the EU-US energy price gap, further undermining EU industrial competitiveness. As previously illustrated, the only way for Europe to provide a structural solution to this problem is to accelerate green investments. Trump’s return should thus be taken as a substantial boost to the implementation of the EU’s clean investment agenda.

          Six proposals to make the necessary climate investments happen

          To reach the EU’s 2030 climate target, the European Commission should put forward a new transformation programme, with both a private and a public strand. For the private strand, policy should aim at ensuring the credibility of the climate-policy strategy, and at creating the framework conditions for a full mobilisation of savings. For the public strand, the aim should to maximise the firepower of limited fiscal resources. 
          The business strand: ensure credibility and the full mobilisation of savings    
          Proposal 1: Ensure the credibility of the EU climate-policy framework and overall policy consistency
          Credible carbon pricing signals and credible climate and environmental regulations drive expectations and underpin the green investment decisions of households and firms. Effective implementation of this toolkit can reduce the overall fiscal cost of the green transition. 
          The European Green Deal must thus be implemented fully, avoiding the temptation to water down its provisions because of competitiveness concerns. Reopening and weakening laws agreed after years of negotiations would do nothing to support the competitiveness of European industry and would only risk postponing the green investment decisions of families and businesses by undermining confidence in the reliability of Europe’s green trajectory.
          An element that should not be neglected is taxation. Current European taxation systems still provide generous fossil-fuel subsidies and it is urgent to rethink them. After previous failed attempts, the now more than two-decades old EU Energy Taxation Directive (Council Directive 2003/96/EC) must be revised to align European taxation systems with EU climate policy, and to incentivise clean-tech uptake.
          Proposal 2: Unleash green private investments through a capital markets union that works, an effective sustainable finance framework and a stronger European Investment Bank
          As the private sector will have to account for most green investment, the capability to adequately leverage private investments will ultimately make or break the European Green Deal. The EU can take two important actions on this: i) deliver an effective capital markets union (CMU); ii) deliver an effective sustainable finance framework and iii) increase the firepower of the European Investment Bank (EIB).
          A CMU that works
          The cost of accessing finance is an important factor in determining whether households and firms can undertake capital-intensive green investments. The EU financial system is highly bank-dominated and fragmented along national lines, making it ill-suited for enabling the massive investments needed for the green transition through the provision of private capital. As a consequence, as noted by Letta (2024), the EU’s share of global capital-market activities – including equity issuance, total market capitalisation and corporate bond issuance – does not align proportionately with its GDP. Economic analysis suggests that this situation makes the EU more prone to crises and more likely to grow at a slower rate (Sapir et al, 2018).
          Twin projects have been undertaken to move from fragmented national financial systems to a single European financial system that can finance projects at a European scale: the banking union (since 2012) and the capital markets union (since 2014). Although integrating and deepening capital markets has been a long-standing EU goal, actual progress on the CMU has been very limited. Giving substance to this project is now urgent to spur the private investments needed for the green transition. As suggested by Merler and Véron (2024), the European Commission should advance the CMU primarily by focusing on the integration of capital-markets supervision at EU level, as that is the area with the most immediate potential for progress.
          Reform should also streamline the jumble of market infrastructures, asset management and auditing frameworks that currently prevent the efficient pan-European allocation of European savings to European projects, including those needed for the green transition. After years of procrastination, it is time to move and create a direct connection between the funding of the green transition and the development of the CMU.
          Deliver an effective sustainable finance framework
          The EU has been a first mover in sustainable finance. However, as pointed out by Merler (2024), the EU’s legal framework on sustainable finance suffers from three flaws:
          Its centrepiece – the Taxonomy Regulation (Regulation (EU) 2020/852), which defines what counts as sustainable – is hampered by conceptual and usability shortcomings and as a result has not gained traction as the reference framework among corporates and investors for issuance or investment.
          The second pillar – the EU Sustainable Finance Disclosure Regulation (Regulation (EU) 2019/2088) – suffers from a structural weakness: its key concept of ‘sustainable investment’ is not clearly defined.
          Lastly, the EU lacks a coherent framework for transition finance, which is currently not properly defined in EU legislation.
          These flaws risk limiting the effectiveness of EU regulation in leveraging financial markets to meet climate goals. As suggested by Merler and Véron (2024), the EU should take three actions to address this problem: i) better define ‘sustainable investment’ in the disclosure regulation, and ‘transition finance’ in the EU legal framework; ii) develop a standard for sustainability-linked bonds and other types of transition-finance instruments; iii) review how environmental, social and governance (ESG) ratings are regulated to make them more impactful.
          Increase the firepower of the EIB
          The EIB has played an important role in fostering clean investments under the auspices of the so-called Juncker Plan (now renamed InvestEU), a 2015 EU initiative to boost investment. EIB guarantees should amount to €33.7 billion to support about €370 billion in private investments by 2027. But more can and should be done to increase the role of the EIB in fostering investment across the EU, and also to increase its risk profile.
          An important but still modest step has been taken by the EIB Board of Governors, which in 2024 proposed to change the statutory limit on its gearing ratio (ie how much it can lend in relation to its own resources), raising it from 250 percent to 290 percent. With a total balance sheet close to €600 billion, the EIB has played an increasingly significant role in the financing of the green transition, in accordance with its 2019 decision to become ‘the EU’s climate bank’, and to devote more than 50 percent of its investments to projects supporting climate action and environmental sustainability.
          The EIB Board of Governors in June 2024 confirmed the financing of the green transition as the bank’s first priority, envisaging an increase in its lending to interconnectors and grids, energy efficiency, energy storage and renewables, and clean-tech manufacturing projects (EIB, 2024a). Financing activity of up to €95 billion is foreseen for 2024-2027, with well above half of investments going to the green transition. This compares to financing activity of €84 billion in 2023, of which more than half is already focused on the green transition (EIB, 2024b).
          This is a good step but a modest one, given the scale of investment the EU needs in the coming years. The EIB should be more ambitious on the level of its financial activity. The EU should continue to provide the EIB with sufficient mandates and guarantees from the MFF, as these are essential to maintain the EIB’s current funding levels and to deploy more high-risk impact finance – similarly to national promotional banks (eg Germany’s KfW, France’s Groupe Caisse des Dépôts, Italy’s Cassa Depositi e Prestiti and Spain’s Instituto de Credito Oficial), which are underwritten by national guarantees.
          An additional step to form up the EIB’s role in fostering private green investment was proposed by Letta (2024): the launch of a European Green Guarantee (EGG). This would entail the European Commission and EIB developing jointly an EU-wide scheme of guarantees to support bank lending to green investment projects and companies, with the EIB evaluating specific proposals from commercial banks and/or national financial institutions, and awarding the guarantee that would enable them to provide the necessary funding to companies. Based on a resource multiplier of 12 (like the original Juncker Plan), €25 billion to €30 billion in guarantees would trigger €300 billion to €350 billion in green investment. Under this scheme, European banks would be able to play a greater role in funding green companies, as the EGG would neutralise the so-called ‘green transition risk’, which prices the inherent risk of lending to green companies. The EGG would thus allow the EIB to reinforce significantly its catalytic role in private green investment.
          The public strand: maximising the firepower of limited fiscal resources
          Proposal 3: Turn NECPs into national green-investment strategies and attach conditions to the disbursement of EU funds
          The national energy and climate plans (NECPs) of EU countries remain bureaucratic exercises without substantial impact on the formulation and implementation of national energy policies (Pisani-Ferry et al, 2023). NECPs must be turned into real national green-investment strategies, providing a point of reference for investors, stakeholders and citizens in making investment decisions. Governments should be obliged to set out in their NECPs a detailed, bottom-up analysis of their green investment needs, and an implementation roadmap with clear milestones or key performance indicators (KPIs).
          The disbursement of EU green funds should be made conditional on the efficient achievement of these KPIs. This would be in line with the approach of linking the future EU budget with national reforms and investments, put forward by Ursula von der Leyen ahead of the European elections. As part of this, EU funds should be better focused on European green public goods with a high level of additionality (eg electricity interconnections) and measures that tackle the distributional impacts of climate policy.
          Much more coordinated development of renewable energy and electricity-grid investment across Europe would yield substantial ‘techno-economic’ benefits, based on the design and operation of several European national electricity systems jointly, rather than individually. These benefits will increase massively with the development of renewables because of the harnessing of regional advantages, reducing the need for expensive back-up capacity and enhancing resilience to shocks (Zachmann et al, 2024).
          Proposal 4: Revise the EU fiscal framework to introduce a ‘fiscally responsible public investment rule’
          The reform of the EU fiscal framework has not left adequate room for green public investment. The framework should be revised by exempting well-specified public investment in decarbonisation, approved by the Council of the EU, from the application of minimum adjustments required under the EDP and the associated safeguards. 
          The problem with public investment in decarbonisation is that many of these investments are unprofitable at the current carbon price, taking into account the prevailing discount rate (for households) or the cost of capital (for businesses and local governments). Belle-Larant et al (2024) estimated that in France, only one-third of green investments in the transport and building sectors are profitable at the current carbon-price level. This implies that they won’t happen without public support. 
          Governments should thus play an important role here. But the new EU fiscal rules prevent countries that are subject to the EDP from sustaining clean investments. The framework should be amended so that economically-sound public investment that is expected to result in measurable reductions in emissions can happen. As a rule, this exemption should be conditional on: (a) the allocation of the future savings from reductions in fossil-fuel consumption to the reduction of public deficits and (b) adequate monitoring of implementation.
          Proposal 5: Put the EU budget at the service of the green transformation
          Increasing the minimum green spending threshold in the EU Multiannual Financial Framework (MFF) from 20 percent in 2014-2020 to 30 percent in 2021-2027 was an important step, consistent with the EU’s tougher climate goals. However, no interim assessment has been performed on compliance with the threshold and effectiveness of the spending. This should be done, taking into account that the European Court of Auditors found that the reported green spending in the MFF from 2014-2020 was not always relevant to climate action and that climate investment reporting was overstated (ECA, 2022).
          In the context of the approaching phase-out of the Recovery and Resilience Facility, maintaining the current green spending threshold in the 2028-2034 MFF should be seen as a bare minimum for the EU. New strategic priorities, including security and defence, should be met in parallel – and not at the expense – of the green transition. The EU budget should also be more focused on European green public goods and measures aimed at leveraging national actions to tackle the distributional impacts of climate policy. As we have noted, the disbursement of the EU green budget should be made conditional on the achievement of KPIs.
          Commission President von der Leyen is right to propose the creation of a new European Competitiveness Fund to invest in clean-tech manufacturing, AI, space and biotech technologies (von der Leyen, 2024). EU countries should not kill this proposal, as was done with the European Sovereignty Fund, and should instead consider different funding options, including new EU joint borrowing as suggested by Draghi (2024). The European Competitiveness Fund should accompany the implementation of a truly European industrial policy, and could become the main EU industrial policy investment vehicle in the context of which other tools, such as the EU Innovation Fund, could be framed while maintaining their operational autonomy. That is, the European Competitiveness Fund should be a one-stop-shop able to ensure the availability and accessibility of EU funds for clean-tech manufacturing.
          Availability and accessibility are essential to maximise the impact of public money. Without such a vehicle at EU level, public incentives to spur private investment in clean tech and other technologies would predominantly come from national state aid, which would create risks of single-market fragmentation. The new Competitiveness Fund should:
          Focus on supporting the development and scaling-up of pan-European public-private eco-systems, for instance topping-up national support for Important Projects of Common European Interest (IPCEIs);
          Support the whole innovation cycle in an integrated manner, from disruptive innovation to deployment at scale;
          Prioritise areas in which market, network and transition failures are most likely and government selection failures least likely, ensuring additionality and leveraging of other (member state) public and private funding (Tagliapietra et al, 2023).
          Proposal 6: Maximise the use of ETS revenues
          As the EU carbon price has increased significantly in recent years, so too have the revenues accruing to governments from auctioning off emission permits – rising from around €5 billion in 2017 to €38.8 billion in 2022. Of the total auction revenues generated in 2022, €30 billion went directly to EU countries, while the rest went into the EU Innovation Fund (€3.2 billion) and the Modernisation Fund (€3.4 billion) (EEA, 2023). However, while between 2013 and 2022 national governments only spent around three quarters of the total revenues they received on climate-related activities, the ETS rules now oblige them to spend all their revenues for green purposes.
          In May 2023, EU countries agreed to introduce a second emissions trading scheme (ETS2). This will put a price on emissions from direct fuel combustion, including gas and oil boilers in private homes, and fuel combustion in road transport. Taking effect in 2027, ETS2 will require upstream fossil-fuel suppliers to surrender carbon certificates equivalent to the emissions generated by consumers of their fuels. The auctioning of ETS2 allowances will also generate substantial revenues of about €50 billion annually at a carbon price of €45/tonne (in 2020 prices) – the level of the cap that will be in place during the first three years of operation of ETS2. A maximum of €65 billion from the 2026-2032 revenues will be allocated to the Social Climate Fund (SCF), which is intended to support vulnerable households, micro-enterprises and transport users who face higher costs.
          To access the SCF, EU countries must develop by June 2025 social climate plans that outline how they will use these funds to support vulnerable communities. In addition, countries must contribute at least another 25 percent of the costs of their social climate plans, increasing SCF resources to at least €87 billion (Cludius et al, 2023). The remaining ETS2 revenues will be managed by national governments; EU rules require these revenues to be used to deploy low-emission solutions in transport and heating, or to mitigate social impacts. 
          Cautiously assuming an ETS carbon price of €75 in 2030, and an ETS2 carbon price of €45, total revenues would amount to €65 billion in that year, of which €50 billion would accrue to EU countries. If carbon prices rise by 2030 to €130 and €100 on the ETS and ETS2 markets respectively, total revenues would be €134 billion in that year, of which around €100 billion would accrue to member countries. Being in the order of €50 billion to €100 billion in 2030, ETS revenues accruing to member states would thus be significant, and should be used to maximum benefit for the transition. The EU should closely monitor member state policies to ensure the money is well spent.

          Conclusion

          AB'nin iklim hedeflerine ulaşmak için 2025 ile 2030 yılları arasında GSYİH'nın yaklaşık yüzde ikisi oranında ek yıllık yatırımlara ihtiyacı olacak, bu da 2022'deki AB RD harcamalarına benzer - GSYİH'nın yüzde 2,2'si olarak tahmin ediliyor (Eurostat, 2024). Bu yatırım ihtiyaçları önemli ancak yönetilebilir.
          Toplamları bulmak da acil ve gereklidir. Avrupa Yeşil Mutabakatı ile AB, iklim politikasında küresel öncü olarak kendini konumlandırmıştır. Küresel iklim eyleminin politik ekonomisi ve ABD'nin Paris Anlaşması'ndan muhtemel çekilmesi göz önüne alındığında, Avrupa Yeşil Mutabakatı'nın başarısı küresel karbonsuzlaştırmanın bir şansa sahip olması için hayati önem taşımaktadır. Bu, iklim değişikliğinin dünya çapındaki etkileri giderek daha görünür ve maliyetli hale geldiğinden her zamankinden daha önemlidir.
          Bu küresel bakış açısından, iklim eyleminin maliyetinin, özellikle en hızlı ısınan kıta olan Avrupa için, eylemsizliğin maliyetinden çok daha düşük olduğu hatırlanmalıdır. Örneğin, 2023'te Slovenya'da meydana gelen aşırı sel, ulusal GSYİH'nın yaklaşık %16'sı kadar hasara neden oldu (IMF, 2024). Bu tür olaylar yerleşim yerleri, altyapı, tarım ve insan sağlığı üzerinde ciddi, doğrudan etkilere neden olur. Ayrıca, etkilenen bölgelerde daha geniş ekonomik etkilere ve ulusal düzeylerde büyük mali zorluklara yol açtılar.
          Gösterdiğimiz gibi, AB'nin 2030 iklim hedefini karşılaması için gereken ek yatırımların kamu payı, 2025-2030'da GSYİH'nın %0,5 ile %1'i arasında olmalıdır. Mali kısıtlamalar bu kaynakların harekete geçirilmesinin önünde engel olmamalıdır. Bu tür yatırımlar için kamu borcu, gelecek nesillere büyük fayda sağlayacak olağanüstü ve geçici bir geçişin tek seferlik finansman ihtiyaçlarıyla tamamen haklı çıkarılarak 'iyi borç' olarak görülmelidir. Ayrıca, bugün iklim hafifletmeye yönelik kamu harcamalarının, gelecekte iklim adaptasyonuna yönelik kamu harcamalarına yönelik potansiyel olarak çok daha yüksek ihtiyaçları azaltacağı vurgulanmalıdır. Önerdiğimiz doğrultuda sorumlu bir yeşil yatırım çerçevesi, piyasaları bu yeşil borcun finanse edilebileceği ve edilmesi gerektiği konusunda ikna etmeye yardımcı olacaktır.
          Bugünün tüm ekonomik gelişmelerinden haberdar olmak için ekonomik takvim sayfamızı ziyaret edin.
          Risk Uyarıları ve Yatırım Sorumluluk Reddi Beyanları
          İşlem yapmanın yüksek derecede risk içerdiğini ve herhangi bir strateji veya yatırım yöntemini takip etmenin potansiyel kayıplara yol açabileceğini anlıyor ve kabul ediyorsunuz. Sitedeki içerik, katkıda bulunanlarımız ve analistlerimiz tarafından yalnızca bilgilendirme amaçlı sağlanmaktadır. Herhangi bir ticari varlığın, menkul kıymetin, stratejinin veya başka bir ürünün kendi yatırım hedeflerinize ve finansal durumunuza göre yatırım yapmaya uygun olup olmadığını belirlemekten yalnızca siz sorumlusunuz.
          Favorilere Ekle
          Paylaş

          Nadir Yumuşak İnişten Yaygın Boğa Piyasasına

          Owen Li
          Tarihte sadece dört yumuşak iniş oldu — 1968, 1985, 1995 ve şimdi, 2024'te. Yumuşak inişler çok nadir olduğu için, piyasa katılımcılarının gelecek hakkında cesur tahminlerde bulunmak için çok fazla veri noktası yok. Ancak tarihsel olarak, ekonomik büyüme yumuşak inişten sonraki yıllarda hızlandı. Ve bu modelin 2025'te tekrarlanması muhtemel.

          Boğa Piyasası Devam Ediyor

          Yumuşak iniş sonucu hisse senetlerini 2024'te tüm zamanların en yüksek seviyelerine taşıdı. Bu arada, kredi spreadleri tarihsel olarak dar ve piyasa oynaklığının çoğu ölçüsü sakin. Sağlam şirket karlarının 2025 boyunca, özellikle ABD'de hızlanacağı tahmin ediliyor. Ve Trump yönetiminin politika hedefleri - düzenlemenin kaldırılması, daha düşük enerji maliyetleri ve vergi kesintileri dahil - zaten büyüyen bir ABD ekonomisini canlandırabilir.
          Atlanta Federal Rezerv Bankası'nın GDPNow tahminine göre ekonominin 2024'ün dördüncü çeyreğinde yıllık %2,6 oranında genişleyeceği öngörülüyor. Çoğu tahmin, ABD GSYİH'sinin 2025'te %2 ila %2,5 oranında büyüyeceğini ve bunun da durgunluk bölgesinden uzak olacağını öngörüyor.
          İşgücü piyasası dirençli kalmaya devam ediyor. ABD, son 12 ayda 2,1 milyondan fazla iş ekledi. İşsizlik oranı tarihi olarak düşük bir seviyede, %4,1. Ücretler enflasyondan daha hızlı büyüyor. Ve işletmeler işçileri işten çıkarmaktan çekiniyor, bu da ekonomi için olumlu bir öncü gösterge.
          Tam istihdamlı tüketicilerin harcamaya devam etmesi muhtemeldir. Gelir elde edenlerin en üst %20'si tüketimin %40'ından sorumludur ve harika durumdadırlar.
          Birinin tüketimi, bir başkasının kârıdır. SP 500® şirketlerinin 2024'te kazançlarını %9,4 oranında artırması öngörülüyor. Şaşırtıcı bir şekilde, analistler 2025'te %15'lik daha iyi bir kazanç büyümesi öngörüyor. SP 500 şirketleri kazançlarını karşılarsa, zaten yüksek olan kâr marjları tüm zamanların en yüksek seviyelerine ulaşacaktır.
          Aynı zamanda, enflasyon Federal Rezerv'in (Fed) %2 hedefine doğru sürünmeye devam ediyor. Fed'in tercih ettiği enflasyon ölçüsü olan Temel Kişisel Tüketim Harcamaları (PCE) Fiyat Endeksi, son 12 ayda %3,2'den %2,8'e düşerek %0,4 oranında azaldı.

          Boğa Piyasaları Kaybolmaz

          Ekonomik genişlemelerin yaşlılıktan ölmediğini iddia eden eski bir piyasa atasözü vardır. Bunun anlamı, iyi zamanların sona ermesi için bir katalizöre ihtiyaç duyulmasıdır.
          Yine de, yüksek değerlemeler nadiren kısa vadeli borsa performansının iyi bir göstergesi olmuştur. Pahalı yatırımlar yakın vadede daha pahalı hale gelebilir ve sıklıkla gelir. Gelecek yıl göklere çıkan kazanç beklentilerini karşılayamamak veya aşamamak piyasanın yükselişini bozabilir. Yeniden yükselen enflasyon da ekonomik genişlemeyi engelleyebilir, ancak yükselen enflasyonun 2025'ten çok 2026'da bir sorun olması daha olasıdır. Sonuç olarak, gerçek faiz oranlarının yönü bu genişlemenin yaşayıp yaşamayacağı konusunda nihai hakem olabilir.
          Yine de, 2025 uçurumunda dururken, bu görünür risklerden herhangi birinin gelecek yıl ekonomik daralmanın ve piyasalardaki yükselişin sonunun habercisi olacağını öngörmek zor.

          İnişi Yap, Büyümeyi İzle

          Ekonomi 2024'te yumuşak bir iniş elde etmek için neye dayandı? Mart 2022'den Temmuz 2023'e kadar Fed, faiz oranlarını 11 kez artırdı; bu, 40 yılın en agresif hızıydı. Fed politika yapıcıları, federal fon oranı için hedef aralığını %0'dan %5,25'lik bir zirveye ve %5,50'ye çıkardı. Bu faiz artışları, enflasyonun Haziran 2022'deki %9,1'lik zirveden Ekim 2024'teki %2,6'ya düşmesine yardımcı oldu.
          Tüm faiz artışlarına rağmen ekonomi durgunluktan kurtuldu ve işgücü piyasası dayandı. Olasılıklara meydan okuyan Fed, enflasyonun düşmesi için ekonomiyi yeterince yavaşlattı, ancak durgunluğa girmesine neden olacak kadar da değil.
          Ekonomik büyüme, 2023'ün üçüncü çeyreğindeki %4,9'luk yıllık orandan 2024'ün üçüncü çeyreğindeki %2,8'lik yıllık orana yavaşladı. İşsizlik oranı, Nisan 2023'teki %3,4'ten Temmuz 2024'teki %4,3'e tırmanarak, yumuşayan bir işgücü piyasasına işaret etti. Ayrıca, federal fon oranı için hedef aralığının mevcut enflasyon ölçütlerinin belirgin şekilde üzerinde olmasıyla, Fed, Eylül ayında faiz oranı düşürme döngüsüne başladı ve son iki toplantısında faiz oranlarını %0,75 oranında düşürdü. Kasım ayında oranların %4,50 ila %4,75 olmasıyla, çoğu Fed gözlemcisi merkez bankasının 2025'te oranları %0,75 ila %1,00 daha düşürmesini bekliyor.
          Peki bundan sonra ne olacak?
          Tarih kendini tekrar etmez, ancak sıklıkla kafiye yapar. Fed'in 1995'teki en son yumuşak inişten önceki sıkılaştırma döngüsü de agresifti.
          Şubat 1994'ten Şubat 1995'e kadar Fed, 13 ay boyunca faiz oranlarını yedi kez artırdı. O zamanlar suçlu enflasyon değildi; aşırı ısınan bir işgücü piyasasıydı. Fed, federal fon oranı için hedef aralığını resesyona neden olmadan %3'ten %6'ya iki katına çıkardı. Para politikası koşullarının çok sıkı hale geldiğinden korkan Fed, bir dizi orta döngü ayarlaması yaptı ve Temmuz 1995'ten Ocak 1996'ya kadar faiz oranlarını üç kez %0,75 oranında düşürdü. 1995'teki yumuşak inişin ardından, ABD GSYİH'si 1995'teki %2,7'den 1996'da %3,8'e yükseldi.
          Fed'in bugün gerçekleştirdiği orta vadeli ayarlamalar, 2025 yılında ABD ekonomisinde benzer bir sıçramaya yol açabilir.

          Yumuşak İnişlerin Geçmişinin Hayaletinden Öğrenmek

          Fed'in enflasyonu yenmek için Temmuz 2023'e kadar faiz oranlarını agresif bir şekilde artırmasıyla sermaye oluşumu düşüşe geçti.
          İlk halka arzlar (IPO'lar) artık son 20 yılın ortalamasının çok altında. Daha yüksek oranlar ve daha zorlu bir düzenleyici ortam tarafından engellenen birleşme ve satın almalar (MA), 10 yıllık ortalamaların altında. Özel sermaye şirketlerinin portföylerinde sadece bir çıkış planı bekleyen 3,2 trilyon dolarlık varlık var. Özel sermaye anlaşma değerleri %60 düştü, anlaşma sayısı %35 düştü ve çıkış değerleri %66 düştü. İşletmelerin sermaye harcamaları, özellikle üretim endüstrilerinde, daha yüksek oranlar ve katı düzenlemeler tarafından kısıtlandı.
          Fed faiz indirimleri, daha düşük potansiyel enerji maliyetleri, daha hafif düzenlemeler ve daha düşük vergilerle bir araya geldiğinde, IPO'lar, MA ve artan sermaye harcamaları yoluyla büyük sermaye oluşumu dönemini başlatabilir. Yapay zeka (AI) ayrıca ekonomik büyümeyi destekleme, üretkenlik kazanımlarını artırma ve bir sonraki yenilikçi yeni işletme dalgasını yaratma potansiyeline sahiptir.
          1995'teki yumuşak iniş, hem tüketiciler hem de işletmeler tarafından Dünya Çapında Ağ'ın küresel olarak benimsenmesiyle kesişen muazzam bir bilgi işlem gücü artışını da içeriyordu. Bu, olağanüstü bir ekonomik büyüme ve Greenspan üretkenlik mucizesi dönemini teşvik etti.
          Aslında, 1995'teki yumuşak inişten TMT Bubble'ın Mart 2000'de patlamasına kadar geçen yıllar, borsa performansı açısından kayıtlara geçen en iyi yıllardan bazılarıydı. SP 500, 1995'teki yumuşak iniş yılında %37,2 getiri elde etti ve %20'nin üzerinde yıllık getiri elde ettiği beş ardışık yıla doğru yol aldı. 2024'teki yumuşak inişte SP 500'ün bugüne kadarki %28,1 getirisi, başka bir tarihi boğa piyasası koşusunun başlangıcı olabilir mi?
          Acı yoksa kazanç da yok. 1995'ten 1999'a kadar süren o istisnai yumuşak iniş sonrası boğa piyasası koşusu, günümüz yatırımcılarının alışkın olduğundan çok daha fazla oynaklıkla geldi. Bazı piyasa gözlemcileri, Tayland bahtı para krizi, Rusya'nın borç temerrüdü ve Uzun Vadeli Sermaye Yönetimi (LTCM) başarısızlığının nedeni olarak Fed'in para politikası kararlarını suçluyor.
          Hükümet liderliğinde, para politikasında ve mali harcamalarda eş zamanlı geçişler, mevcut yumuşak iniş sonrası dönemde sermaye piyasası oynaklığını artırma olasılığı yüksektir. Daha fazla piyasa oynaklığı, piyasa katılımcılarının daha hızlı ekonomik büyüme ve potansiyel olarak daha yüksek borsa performansı için ödediği bedel olabilir.

          Başka Bir Çok Yıllık Boğa Piyasası Bekleniyor

          Mevcut boğa piyasası 12 Ekim 2024'te ikinci yaşını kutladı. Ortalama olarak, bir boğa piyasası beş yıldan biraz daha uzun sürer. Ve mevcut boğa piyasası şimdi sona ererse, kayıtlardaki en kısalardan biri olurdu. Geçtiğimiz iki yılın sağlam kazanımları üzerine inşa edilen mevcut ortam, rallinin 2025'te devam edebileceğini gösteriyor.
          Peki bu, portföylerini önümüzdeki yıl için konumlandırmayı düşünen yatırımcılar için ne anlama geliyor?
          Hisse senetlerinde Fed'in gevşeme döngüsü, Trump yönetiminin politika hedefleriyle desteklenen güçlü ABD ekonomik büyümesi ve yapay zekayla ilgili liderlik, ABD'deki küçük ölçekli şirketlerde, bölgesel bankalarda ve geniş yapay zeka değer zincirinde fırsatlara işaret ediyor.
          Sabit gelirli sektörlerde, para politikası son dönemde faiz oranı eğilimlerinin itici gücü olsa da, beklenen ticaret tarifeleri, göçmen reformu ve vergi kesintileri, maliye politikasının da 2025'te faiz oranı oynaklığını etkilemesi muhtemel. Ancak Trump yönetiminin iş dünyası yanlısı politikaları krediye ilişkin olumlu görünümü artırabilir.
          Son olarak, liderlik, para politikası ve mali harcamalardaki yapısal değişimler, hisse senetleri ile tahviller arasındaki yüksek korelasyonun oluşmasına katkıda bulunarak geleneksel portföyleri istikrarsızlaştırmıştır. Bu nedenle, dengeyi sağlamak ve olası bir oynaklık artışını hafifletmek için çeşitlendirmeyi düşünmek için şu an iyi bir zamandır.

          Kaynak:State Street Corp

          Risk Uyarıları ve Yatırım Sorumluluk Reddi Beyanları
          İşlem yapmanın yüksek derecede risk içerdiğini ve herhangi bir strateji veya yatırım yöntemini takip etmenin potansiyel kayıplara yol açabileceğini anlıyor ve kabul ediyorsunuz. Sitedeki içerik, katkıda bulunanlarımız ve analistlerimiz tarafından yalnızca bilgilendirme amaçlı sağlanmaktadır. Herhangi bir ticari varlığın, menkul kıymetin, stratejinin veya başka bir ürünün kendi yatırım hedeflerinize ve finansal durumunuza göre yatırım yapmaya uygun olup olmadığını belirlemekten yalnızca siz sorumlusunuz.
          Favorilere Ekle
          Paylaş

          Yerel Yönetim Finans Politikası Beyanı: İlk Yanıt

          IFS

          Ekonomik

          Hükümet,   gelecek yıl İngiltere'deki yerel yönetim finansmanına ilişkin planlarını özetleyen ve uzun vadeli reform planları hakkında daha fazla ayrıntı sağlayan bir politika bildirisi yayınladı .
          IFS yardımcı müdürü ve devredilmiş ve yerel yönetim finansmanı başkanı David Phillips şunları söyledi:
          "Belediyenin finansmanına ilişkin duyuru, yeni hükümetin niyetinin açık bir ifadesidir.
          Tüm İngiliz konseyleri konsey vergilerini izin verilen maksimum oranda artırırsa (ortalama olarak, %5'in hemen altında), genel çekirdek fonları, tahmini ekonomi çapındaki enflasyon hesaba katıldıktan sonra %5,6 veya gerçek anlamda %3,2 artacaktır. Ve ambalaj üreticilerinden gelen yeni geliri ekleyin ve artış gerçek anlamda %5'e yakın olacaktır.
          Ancak fon artışları büyük ölçüde yoksun, tipik olarak kentsel konseyleri hedef alacak. Kırsal konseyleri hedef alan hibeler, yoksunluk temelli yeni bir hibeyi kısmen finanse etmek için kaldırılacak. Hükümet, kırsal alanlara hizmet veren konseylerin genel fonlarında yine de bir artış göreceklerini ancak bunun daha yoksun bölgelere göre önemli ölçüde daha küçük olacağını belirtmek için çabalıyor.
          Hükümet bu değişiklikleri 2026-27'den itibaren daha temel reformlara giden bir basamak taşı olarak tanımladı. Harcama ihtiyaçları ve yerel gelir toplama kapasitesinin güncellenmiş değerlendirmeleriyle konsey finansman sistemini reform etme taahhüdü memnuniyet verici ve uzun zamandır bekleniyordu. Mevcut finansman tahsisleri, 1990'lara kadar uzanan bir dizi özel karara ve veriye dayanmaktadır. Mevcut sistem basitçe amaca uygun değil ve hükümet onu reform etmekte haklı.
          Önümüzdeki yıl için yapılan değişiklikler, bu uzun vadeli değişikliklerin, 2010'larda en çok maruz kaldıkları kesintileri telafi etmek için daha yoksun bölgelere fonların yeniden dağıtılmasına da vurgu yapacağını gösteriyor. Bunun adil olup olmadığı, bakanın gözünde olacak. Ancak statüko sonsuza kadar devam edemez ve önümüzdeki bir istişare, İngiltere genelindeki konseylere ve diğer paydaşlara, reform edilmiş bir fonlama sisteminin neye öncelik vermesi gerektiği konusunda söz hakkı tanıyacak."
          Bugünün tüm ekonomik gelişmelerinden haberdar olmak için ekonomik takvim sayfamızı ziyaret edin.
          Risk Uyarıları ve Yatırım Sorumluluk Reddi Beyanları
          İşlem yapmanın yüksek derecede risk içerdiğini ve herhangi bir strateji veya yatırım yöntemini takip etmenin potansiyel kayıplara yol açabileceğini anlıyor ve kabul ediyorsunuz. Sitedeki içerik, katkıda bulunanlarımız ve analistlerimiz tarafından yalnızca bilgilendirme amaçlı sağlanmaktadır. Herhangi bir ticari varlığın, menkul kıymetin, stratejinin veya başka bir ürünün kendi yatırım hedeflerinize ve finansal durumunuza göre yatırım yapmaya uygun olup olmadığını belirlemekten yalnızca siz sorumlusunuz.
          Favorilere Ekle
          Paylaş

          Küreselleşme: Kısa vadeli tahviller ekonomik ayrışmaya karşı iyi konumlanmış durumda

          JanusHenderson
          Küresel Kısa Vadeli Tahviller Başkanı Daniel Siluk, ABD'deki ekonomik döngünün uzaması ve diğer yerlerdeki şüpheli büyümenin, tahvil yatırımcıları için cazip getiriler elde etme ve küresel olarak çeşitlendirerek sermayeyi koruma fırsatı yarattığına inanıyor.
          Yatırımcılar, 2025'te küresel tahvillerin beklentilerini değerlendirirken, değişen makro ve politika ortamları arasındaki ayrılmaz bağlantıları göz önünde bulundurmalıdır. ABD'de, Kasım ayındaki seçimlerden önce bile, piyasalar Federal Rezerv'in (Fed) gevşeme döngüsüne ilişkin beklentileri kalibre ediyordu. Dayanıklı bir işgücü piyasası ve enflasyonun belki de umulduğu kadar hızlı düşmemesinin birleşimi, ekonomik döngünün bir uzantısının fiyatlandırılmasıyla faiz oranlarını düşürme aciliyetini azalttı.
          Birçok açıdan, eski Başkan Donald Trump'ın seçilmesi sürdürülebilir ekonomik büyüme olasılığını artırdı, ancak aynı zamanda tahvil yatırımcılarının görmezden gelemeyeceği yeni belirsizlikler de getirdi. Düzenlemelerin kaldırılması ve vergi reformu gibi büyüme yanlısı girişimler yatırımı ve tüketimi teşvik edebilirken, tarifeler ve ticaret engelleri en azından enflasyonist olabilir ve - en kötü ihtimalle - bu önlemler karşılıklı uygulanırsa küresel büyümeye potansiyel engeller oluşturabilir.
          Faiz oranları şimdiden farkına vardı. ABD Hazine tahvillerinin getiri eğrisi tüm vadelerde yükseldi. Daha kısa vadeli getiriler daha sakin bir faiz indirimi yörüngesini yansıtırken, daha uzun vadeli getiriler yatırımcıların daha fazla oynaklık, potansiyel olarak daha yüksek büyüme ve enflasyonu tamamen dizginleme mücadelesinin bitmemiş olma ihtimalini hesaba katmasıyla yükseldi.
          Keskin karşı rüzgarlarla karşı karşıya kalan diğer bölgeler (örneğin Avrupa'nın büyük bir kısmı) politikayı gevşetmede daha dikkatli olmak zorunda kalabilir. Hangi bölgelerin, sektörlerin ve menkul kıymetlerin yeni yönetimin politikalarından net olarak yararlanacağını ve hangilerinin yeni karşı rüzgarlarla karşı karşıya kalabileceğini belirlemek, ayrıntıları araştıran yatırımcıların sorumluluğunda olacaktır.Küreselleşme: Kısa vadeli tahviller ekonomik ayrışmaya karşı iyi konumlanmış durumda_1
          Yatırım perspektifinden bakıldığında, farklılaşan ekonomik ve politik beklentiler tahvil yatırımcıları için hem fırsatlar hem de riskler yaratır. Yetki alanları genelinde, enflasyona karşı verilen mücadele getirileri yatırımcılara tekrar cazip gelir akışları sağlayabilecek seviyelere taşımıştır.
          Ancak, faiz oranlarına ilişkin görünüm değişiyor. Avrupa'nın bocalayan bir büyümeyle karşı karşıya olmasıyla, tahvil getirileri daha da düşmeye devam edebilir ve bu da egemen eğrilerin ön ucu boyunca sermaye değerlenmesi için bir fırsat teşkil eder. ABD'de, büyüme yanlısı herhangi bir girişim veya ticarete yönelik engeller, enflasyonun aşağı yönlü yörüngesinin hızını değiştirebilir. Bu, orta ila uzun vadeli Hazine tahvillerinde ek oynaklığa yol açabilir.
          Farklı bölgeler kendi ekonomik ve politik yollarını çizerken, küresel bakış açısına sahip yatırımcılar, faiz oranlarının düşebileceği bölgelerde cazip getirili ihraçlar ve menkul kıymetler kullanarak sabit gelir tahsisleri içindeki çeşitliliği artırma fırsatına sahip oluyor.Küreselleşme: Kısa vadeli tahviller ekonomik ayrışmaya karşı iyi konumlanmış durumda_2
          Piyasalara zaten fiyatlandırılmış olan şeyleri de göz önünde bulundurmak gerekir. Örneğin ABD'de, 10 yıllık tahvilin nominal getirisi Eylül ortasından bu yana 80 baz puana (bps) kadar yükseldi ve önümüzdeki on yıldaki enflasyon beklentilerinin artması artışın önemli bir kısmını oluşturuyor.
          Kurumsal krediler içinde fırsatlar ararken benzer bir küresel yaklaşımın uygulanması gerektiğine inanıyoruz. Farklılaşan ekonomik beklentiler, kurumsal ihraççıların kredi profilleri için sonuçlar doğurur. Ve varlık sınıfında değerlemeler yükseldiğinde, yatırımcılar istikrara kavuşan veya iyileşen ekonomik koşulların bir ihraççının yükümlülüklerini yerine getirme yeteneğini güçlendirmesi gereken bölgeleri arama fırsatına sahip olurlar. Bunun aksine, büyümenin daha zayıf olduğu, yüksek değerli ve daha döngüsel olarak maruz kalan ihraçlardan kaçınmak en iyisidir.
          Ayrıca, bazı bölgelerdeki değerlemeler diğerlerinden daha elverişli görünüyor, genellikle aynı kredi notu için - veya hatta belirli ihraççı için. Değişken döviz maruziyetinin korunmasıyla, küresel yatırımcılar riskte çok az veya hiç artış olmadan aşırı getiri potansiyelini en üst düzeye çıkarabilir.Küreselleşme: Kısa vadeli tahviller ekonomik ayrışmaya karşı iyi konumlanmış durumda_3
          Hala belirsiz olan ekonomik ortamda gezinmenin bir yolu, daha kısa vadeli kurumsal ihraçlara odaklanmaktır. Geçtiğimiz 15 yılın çoğuna kıyasla daha yüksek getiriler, vadeye yaklaştıkça bu menkul kıymetlerin daha dik bir şekilde aşağı çekilmesi nedeniyle cazip getiriler üretme potansiyeliyle sonuçlandı. Bu daha kısa zaman ufuklarında, yatırımcılar bir ihraççının borçlarını ödeme becerisine ilişkin daha iyi bir görünürlüğe sahip olma eğilimindedir. Ön tarafa odaklanmanın gerekçesi, hala düşük vadeli primlerle güçlendirilir, bu da yatırımcıların yalnızca marjinal olarak daha yüksek getiriler için kendilerini önemli ölçüde daha fazla oynaklığa maruz bırakmaları anlamına gelir.

          Politika önemlidir

          Başkan seçilen Trump'ın yönetiminin ilk aylarındaki ekonomik öncelikleri hakkında daha fazla bilgi edinmeyi bekliyoruz. Ekibinin ticaret, açıklar ve ulusal güvenlik gündeminin ekonomik yönlerine yaklaşımı küresel çapta yankılanacak. Büyüme yanlısı girişimler muhtemelen Hazine getirilerini küresel akranlarına göre yüksek tutacaktır. Eşlik eden dolar gücü diğer para birimlerinin pahasına gelecek ve ayrıca küresel yatırımın daha büyük bir kısmını ABD'ye yönlendirecektir. Bu, Avrupa gibi bölgelerin ekonomik konumlarını kötüleştirebilir. Ve bu gündem beklenen büyüme yörüngelerini değiştirdiği ölçüde, kaçınılmaz olarak Fed ve diğer merkez bankalarının kararlarını etkileyecektir.
          Risk Uyarıları ve Yatırım Sorumluluk Reddi Beyanları
          İşlem yapmanın yüksek derecede risk içerdiğini ve herhangi bir strateji veya yatırım yöntemini takip etmenin potansiyel kayıplara yol açabileceğini anlıyor ve kabul ediyorsunuz. Sitedeki içerik, katkıda bulunanlarımız ve analistlerimiz tarafından yalnızca bilgilendirme amaçlı sağlanmaktadır. Herhangi bir ticari varlığın, menkul kıymetin, stratejinin veya başka bir ürünün kendi yatırım hedeflerinize ve finansal durumunuza göre yatırım yapmaya uygun olup olmadığını belirlemekten yalnızca siz sorumlusunuz.
          Favorilere Ekle
          Paylaş

          5 Aralık Finans Haberleri

          FastBull Öne Çıkanlar

          Günlük Haberler

          Ekonomik

          [Hızlı Bilgiler]

          1. Fransız hükümetinin güven oylamasıyla düşmesinin ardından Emmanuel Macron'un istifa etmesi çağrısı yapılıyor.
          2. Fed'den Daly, faiz oranlarının düşürülmesi konusunda acil bir durum olmadığını söyledi.
          3. Beige Book, ABD'de istihdam büyümesinin yavaş olduğunu gösteriyor
          4. Powell, Fed'in biraz daha temkinli olabileceğini söylüyor.
          5. ABD hizmet sektörü ılımlı bir şekilde genişliyor.
          6. Fed/Müslüman: Faiz indirimlerine ara vermenin zamanı gelmiş olabilir

          [Haber Detayları]

          Fransız hükümetinin güven oylamasıyla devrilmesinin ardından Emmanuel Macron'un istifa etmesi çağrıları
          Fransız Ulusal Meclisi Çarşamba günü Fransız Başbakanı Michel Barnier'e karşı güvensizlik oyu verdi, bu yüzden Barnier istifa edecek. Bu, Fransız hükümetinin 1862'den beri ilk kez görevden alınması anlamına geliyor. Ayrıca, Fransız Vatanseverler Partisi, web sitesinde Cumhurbaşkanı Macron'un istifasını talep eden bir dilekçe başlattı.
          "Şimdi, bu oyu Emmanuel Macron'u istifaya zorlamak için kullanmalıyız. Yıllardır Fransız halkına karşı küçümseme gösterdi; yıllardır politikaları her sektörde tam bir başarısızlıktı. Son yedi yıldır ülkeye akıl almaz zararlar verdi: ulusu böldü, güvensizlik yarattı ve Fransa'nın uluslararası statüsünü azalttı. Savaşlara yatırım yaptı, ülkenin uluslararası konumunu zayıflattı, Fransa'nın AB ve NATO'daki sesini küçülttü ve AB tarafından gerekli görülen felaket politikaları uyguladı. Tarım, sanayi, sağlık, enerji ve göç gibi sektörlerin çöküşüne neden oldu. İstifa etmeli," diye yazıyor dilekçede.
          Fransız Vatanseverler Partisi lideri Florian Philippot, Macron'un istifasını talep etmek için bu cumartesi (7 Aralık) bir protesto yürüyüşü çağrısı yaptı. Fransız araştırma ve danışmanlık şirketi Elabe'nin BFMTV için yaptığı ankete göre, Fransız halkının yüzde 63'ü Macron'un güven oylamasının ardından istifa etmesini istiyor.
          Fed'den Daly, faiz oranlarını düşürmek için acil bir durum olmadığını söyledi
          San Francisco Fed Başkanı Mary Daly Pazartesi günü, ekonomiyi iyi durumda tutmak için, Aralık ayında veya daha sonra olsun, politikaları ayarlamaya devam etmeliyiz dedi. Bunu bir sonraki toplantıda ele alacağız, ancak faiz indirimleri hala Fed politika yapıcıları tarafından değerlendiriliyor. Şu anda, arz ve talep kabaca dengeli ve enflasyon düşmeye devam ediyor. Fed faiz oranlarını düşürmeye odaklanmalı. Ancak, faiz oranlarını tekrar düşürsek bile, politika kısıtlayıcı olmaya devam edecek, bu da önemli.
          Nötr faiz oranı seviyesi zaten "%3'e yakın" olabilir. Ancak, nötr oranı çevreleyen belirsizlik göz önüne alındığında, ekonomi daha fazla bilgi sağladıkça yavaş ilerleyebileceğimize ve ayarlama yapabileceğimize inanıyorum.
          Şu anda, faiz oranlarını düşürmek için acil bir ihtiyaç yok. Fed'in, işgücü piyasasını gereksiz yere yavaşlatmadan enflasyonun azaltılmasını sağlamak için politikasını "tedbirli bir şekilde ayarlaması" gerekiyor.
          Beige Book, ABD'de istihdam büyümesinin yavaş olduğunu gösteriyor
          Federal Rezerv, 4 Aralık'ta Beige Book'u yayınladı ve ekonomik faaliyetin çoğu Bölgede hafifçe arttığını, üç Bölgede orta veya mütevazı büyüme görüldüğünü gösterdi. Ancak, iki Bölgede durgun veya hafifçe azalan ekonomik faaliyet bildirildi. Aynı zamanda, tüketici harcamaları genel olarak sabit kaldı ve tüketiciler fiyatlara karşı daha hassas hale geldi. İpotek talebi genel olarak düşüktü ve ticari gayrimenkul kredileri de benzer şekilde durgundu.
          İstihdam açısından, çoğu Bölge düşük çalışan devir oranı, sınırlı işe alım faaliyeti ve iş gücü sayılarında asgari artışlarla istikrarlı veya hafif artan istihdam seviyeleri gördü. İşten çıkarmalar da düşüktü. Çoğu Bölge işe alım faaliyetinde bir toparlanma konusunda temkinli bir iyimserlik ifade etti. Ek olarak, ücret artışı çoğu Bölgede ılımlı bir hıza yavaşladı ve önümüzdeki aylarda daha fazla ılımlı büyüme bekleniyor.
          Fiyatlar çoğu İlçede orta düzeyde arttı. Çoğu işletme girdi fiyatlarının satış fiyatlarından daha hızlı arttığını gördü ve bu da kar marjlarında düşüşe yol açtı. İşletmeler fiyat artışının mevcut seviyelerde kalmasını bekliyor. Ancak, birkaç İlçe, Başkan seçilen Trump yönetiminde yabancı mallara yönelik tarifelerin potansiyelinin önemli yukarı yönlü enflasyon riskleri oluşturabileceğini belirtti.
          Powell, Fed'in biraz daha temkinli olabileceğini söylüyor
          ABD ekonomisi iyi gidiyor ve bu durumun devam edemeyeceğine inanmak için hiçbir neden yok, Fed Başkanı Jerome Powell Çarşamba günü söyledi. İşgücü piyasasına yönelik riskler küçük görünüyor, ekonomik büyüme kesinlikle düşündüğümüzden daha güçlü ve enflasyon biraz daha yüksek. Beklenenden düşük risklere rağmen, Fed hala temkinli bir şekilde nötr bir orana doğru hareket edebilir.
          ABD bütçesi sürdürülemez bir yolda ve gelirler ile harcamalar arasında daha iyi bir koordinasyona ihtiyaç duyuyor. Merkez bankası oranları belirlerken borç ve açıkları dikkate alamaz; enflasyona odaklanmalıdır. Fed mali liderlik rolünde değil, bunun yerine enflasyon ve istihdamın ikili görevini yerine getirmek için araçlarını kullanıyor.
          ABD hizmet sektörü orta düzeyde genişliyor
          Tedarik Yönetimi Enstitüsü (ISM) Çarşamba günü ABD imalat dışı PMI'nın geçen ay 52,1'e gerilediğini bildirdi; bu Haziran'dan bu yana ilk düşüş. Yeni siparişler endeksi üç aylık düşük seviye olan 53,7'ye geriledi. İş faaliyeti endeksi Ağustos'tan bu yana en düşük seviyesine geriledi.
          Düşüş esas olarak iş faaliyetlerindeki, yeni siparişlerdeki, istihdamdaki ve tedarikçi teslimatlarındaki düşüşlerden kaynaklandı. Ancak 14 sektörde iş faaliyetlerinde büyüme görüldü ve 13 sektörde yeni siparişlerde artış görüldü. Bu, hizmet sektörünün sürdürülebilir büyüme gösterdiğine dair son aylardaki görüşü güçlendiriyor.
          Fed'den Musalem, faiz indirimlerine ara verme zamanının yaklaştığını söyledi
          St. Louis Fed Başkanı Alberto Musalem Çarşamba günü Fed'in istihdam ve fiyat istikrarı hedeflerine ulaşmaya yakın olduğunu ve para politikasının elverişli bir konumda olduğunu söyledi. Mevcut işgücü piyasası koşullarındaki "güçlü" ekonomik koşullar ve enflasyon seviyeleri göz önüne alındığında, sabırlı bir para politikası duruşu uygundur. Musalem, tam istihdamla tutarlı seviyelerde olan "güçlü" bir ekonomi ve işgücü piyasasındaki mevcut enflasyon seviyesi göz önüne alındığında sabırlı bir para politikası duruşunun uygun olduğuna inanıyor.
          Mevcut ekonomik ortamı, alınan bilgileri ve değişen görünümü dikkatlice değerlendirmek için zaman yaklaştığı için, faiz indirimlerini yavaşlatma veya durdurma seçeneğini açık tutmanın önemli olduğu görülüyor.

          [Bugünün Odak Noktası]

          UTC+8 14:45 İsviçre İşsizlik Oranı (Kas)
          UTC+8 18:00 Avro Bölgesi Perakende Satışları Aylık (Ekim)
          UTC+8 00:30 Ertesi Gün: Richmond Fed Başkanı Barkin Konuşuyor
          UTC+8 01:00 Ertesi Gün: İngiltere Merkez Bankası MPC Üyesi Greene Konuşuyor
          Bugünün tüm ekonomik gelişmelerinden haberdar olmak için ekonomik takvim sayfamızı ziyaret edin.
          Risk Uyarıları ve Yatırım Sorumluluk Reddi Beyanları
          İşlem yapmanın yüksek derecede risk içerdiğini ve herhangi bir strateji veya yatırım yöntemini takip etmenin potansiyel kayıplara yol açabileceğini anlıyor ve kabul ediyorsunuz. Sitedeki içerik, katkıda bulunanlarımız ve analistlerimiz tarafından yalnızca bilgilendirme amaçlı sağlanmaktadır. Herhangi bir ticari varlığın, menkul kıymetin, stratejinin veya başka bir ürünün kendi yatırım hedeflerinize ve finansal durumunuza göre yatırım yapmaya uygun olup olmadığını belirlemekten yalnızca siz sorumlusunuz.
          Favorilere Ekle
          Paylaş
          FastBull
          Telif Hakkı © 2025 FastBull Ltd.

          728 RM B 7/F GEE LOK IND BLDG NO 34 HUNG TO RD KWUN TONG KLN HONG KONG

          TelegramInstagramTwitterfacebooklinkedin
          App Store Google Play Google Play
          Ürünler
          Grafikler

          Sohbet

          Uzmanlarla Soru-Cevap
          Tarayıcılar
          Ekonomik Takvim
          Veri
          Araçlar
          FastBull VIP
          Özellikler
          İşlev
          Teklifler
          Kopya İşlem
          Yapay Zeka Sinyalleri
          Yarışmalar
          Haberler
          Analiz
          7/24
          Köşe Yazıları
          Eğitim
          Şirket
          Kariyerler
          Hakkımızda
          Bize Ulaşın
          Reklamcılık
          Yardım Merkezi
          Geri Bildirim
          ve kabul ediyorum
          Gizlilik Politikası
          Ticari

          Markalı Ürün

          Veri API'si

          Web Eklentileri

          Poster Oluşturucu

          Ortaklık Programı

          Risk Beyanı

          Hisse senetleri, döviz, emtialar, vadeli işlemler, tahviller, ETF'ler veya kripto gibi finansal varlıkların alım satımında kayıp riski ciddi miktarda olabilir. Brokerınıza yatırdığınız parayı tamamen kaybedebilirsiniz. Bu nedenle, koşullarınız ve finansal kaynaklarınız ışığında bu tür bir ticaretin sizin için uygun olup olmadığını dikkatle değerlendirmelisiniz.

          Kendi kendinize durum tespiti yapmadan veya mali danışmanlarınıza danışmadan hiçbir yatırım yapmamalısınız. Mali durumunuzu ve yatırım ihtiyaçlarınızı bilmediğimiz için web içeriğimiz size uygun olmayabilir. Mali bilgilerimizin gecikmesi veya yanlışlık içermesi mümkündür; bu nedenle tüm işlemlerinizin ve yatırım kararlarınızın sorumluluğu tamamen size ait olacaktır. Kaybedilen sermayenizden şirket sorumlu olmayacaktır.

          Web sitesinden izin almadan web sitesindeki grafikleri, metinleri veya ticari markaları kopyalamanıza izin verilmez. Bu web sitesinde yer alan içerik veya verilere ilişkin fikri mülkiyet hakları, sağlayıcılarına ve borsa tüccarlarına aittir.

          Oturum Açılmadı

          Daha fazla özelliğe erişmek için oturum açın

          FastBull Üyesi

          Henüz değil

          Satın al

          Sinyal sağlayıcı ol
          Yardım Merkezi
          Müşteri Hizmetleri
          Karanlık Mod
          Fiyat Yükseliş/Düşüş Renkleri

          Giriş Yap

          Kaydol

          Konum
          Düzen
          Tam Ekran
          Varsayılan olarak Grafik
          fastbull.com ziyaret edildiğinde grafik sayfası varsayılan olarak açılır